BÖLÜM 6

190 14 0
                                    

Fazla geciktiğimin farkındayım özür mahiyetinde bu bölümü biraz uzun tutmaya çalıştım keyifli okumalar .

Kuşlar uçarken henüz yeni doğan güneşe karşın , ay yerini güneşe bırakmamak için çabalıyor her seferinde fakat sonunda boyun eğiyor güneşin aydınlığı karşısında . İşte böyle bir sabaha uyandım kafamda dün geceden kalma feci bir baş ağrısı süre geliyordu . Dağhan'ın ölümü ile ilgili geçen zamanlardan yakaladığım bilgiden başka bir bilgi yoktu elimde . Bu gün tekrar Dağhan'ın öldürüldüğü olay mahalline gidecektim , belki gözden kaçırılmış bir detay vardı kenarda köşede . Belki de güvenlik şeritleri kaldırılmıştı ve gözden kaçırılmış bir şey olsa bile çoktan yok olmuştu sonuç olarak katil her zaman olay yerine geri dönerdi fakat emniyetin benden izinsiz güvenlik şeritlerini kaldırma ihtimali yüzde otuzdu sonuç olarak bu cinayete ben bakıyordum ve annemin ölmesiyle bir kaç gün ara vermem bu durumu değiştirmezdi bu dava bir kere bana verilmişti . Bu düşünceler eşliğinde yataktan zorlukla kalktım , ağızımda hiçbir tat yoktu . Hiçbir duygu hissetmiyordum ruhumda . Bu on gün boyunca kendimi yalnızca işime vermiştim . Eskiden konuştuğum kelime sayısı yüz iken şimdi kırka düşmüştü . Konuştuklarım da ya kendi kendime ya da Patronla oluyordu ki çok azı meslektaşlarımla da olabiliyordu . Normal rutinim olsaydı şuan sporumu yapmış kahvemi içmiş zımba gibi bir adam olurdum fakat şu anlık öyle bir enerjim yoktu doğru düzgün Patronu bile yürüyüşe çıkartmıyordum . Bir an önce eski halime dönmem gerektiğinin farkındaydım fakat yapamıyordum olmuyordu . Gömleğimi giyinirken telefonum çalmıştı .

'' Ne var ? ''

'' Oğlum kaç gündür senden haber alamıyorum iyi misin ? ''

'' Hadi ama baba bunun umurunda olmadığını ikimizde çok iyi biliyoruz bırak oynamayı ! ''

'' Oğlum kaç gündür seni arıyorum cevap vermiyorsun çocuklara seni kontrol etmelerini söyledim senin yanına geldiklerinde hepsini tutuklatmışsın . Onur yapma bana bunu tek çocuğum sensin sana yardımcı olmaya çalışıyorum izin ver bana lütfen  ''

Dedi sesine kattığı belki de yalandan olan bir hüzünle

'' Tek çocuğunun olmasının nedeni senin diğer çocuğunu öldürmen !!! ''

Diye haykırdım ve telefonu kapattım bu kadarı da fazlaydı ama . Ablamı öldürmesi yetmiyormuş gibi bir de bunu basit bir şeymiş hiçbir önemi yokmuşçasına söylüyordu bana . Sinirle gömleğimin düğmelerini ilikledim , ceketimi giyip kravatımı bağladım . Hava sabah olmasına karşın zifiri karanlıktı ve bardaktan boşalırcasına yağmur yağıyordu ama bu benim umurumda mıydı ? Halen yürüyerek gitme fikrinde miydim? Hayır bu benim kesinlikle umurumda değildi ve evet kesinlikle yürüyerek gidecektim . Her yeri , her eşyası siyah olan çalışma odasından iki çift eldiven ve bir tane kanıt torbası alıp evden çıktım . İnsanlar kaçışıyordu yağmurdan sanki şekerdiler de eriyeceklerdi ne güzel yağıyordu işte yağmur . Ne diye kaçma gereksimi duyuyorlardı ki ? İnsanlar gerçekten okunması zor kitaplardı okumayı biliyorsan okuyabiliyordun onları  . Biraz ıslansalar da içlerinde ki kötülük akıp gitse . Ama keşke gerçekten böyle olsaydı insanların içlerinde ki kötülükler bir kaldırım kiri gibi yağmur karşısında tutunamayıp akıp gitseydi . Ama insan bu , ya kötülükleri karşısında ruhları acizce küçülecek ya da iyilik yapacaklar ve ruhları çelik gibi güçlenecek . Ama bazıları yapmış olduğu hatalar karşısında tanrı tarafından hiç affedilmeyecek . Kalabalığın içinde yağmur eşliğinde hiçbir şey düşünmeden öylece yürüyordum şimdi. Başımı kaldırdığımda baktığım herkesin bir eşi , dostu vardı yamacında fakat ben diye düşünmeye başladım bu sefer . Ben yalnız bir kurt gibi kalıyordum onların arasında , saldırgan , vahşi , acımasız ve buzul kadar soğuk bir kurt . Bana tek eşlik eden şey yağmur damlaları , yağmurun  huzur verici sesi ve kafamda ki düşüncelerdi . Dışarıya her ne kadar sert ve acımasız görünsem de bende bir insandım ve benimde duygularım vardı bende acıma duygusuna sahiptim , herkes gibi gülüyordu bazen yüzüm , komiğime gidebiliyordu bazı şeyler . Ama gösteremiyordum bunları bir duvar kurdum kendime  ablamın ölümünden sonra kimsenin yıkamayacağı duygudan yoksun bir duvar kurdum  .  Koruyordu bu duvar beni insanların duygusundan bu yüzden yıkmıyordum bu koruyucu duvarı insanlar bir bilinmezlikti ve ben bilmediğim şeyden korkardım . Savcı olsam da mesleğim insanları okumak olsa da herkes gibi duygularım vardı benim ve herkes bunu bilmiyormuş gibi davranıyordu ya da gerçekten biliyorlardı da bilimemezlikten geliyorlardı veya gerçekten biliyorlardı farkındalardı ve bana yardım etmeye çalışıyorlardı fakat ben duvarlarım yüzünden bunu göremiyorum olabilirdi , mümkündü . Bunları düşünürken cinayet mahalline varmış ve öylece yere bakarken buldum kendimi . Güvenlik şeritleri kaldırılmamıştı . Meydanın ortasında bulunan şelalenin etrafına , dibine , köşesine bakındım gözüme bir şey takıldı bir yüzük ufak minik bir kadın yüzüğü . Ya bu katilden düşmüştü ya da Dağhan beyin cebinden amma velakin bu kadar ince ve küçük bir yüzüğün bir cepten düşme ihtimali yoktu ancak düşebilmesi için Dağhan beyin bu yüzüğü elinde tutması gerekiyordu ki niye elinde tutsundu ki böyle bir yüzüğü ? Eldivenle aldığım yüzüğü kanıt torbasına koydum . Kafamda çeşitli düşüncelerle adliyenin yolunu tuttum , yağmur hafiflemiş hava açmaya başlamıştı .      

Savcı BeyHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin