6

25.3K 2.5K 1.5K
                                    

Haiii, ben geldiiim. Bu saatte çoğunuz buralarda değil ama ben yine de bölüm salayım dedim hazır düzenlemişken. Bu arada fici mini fic yazamıyorum çünkü her bölüm 1500 kelimeyi geçiyor :D Haberiniz olsun ehhehe

Yazım yanlışlarım varsa affoluna. Keyifli okumalar dilerim. Bol bol oy ve satır içi yorum isterim <33

○●○

"Jimin-sshi, o yeşil çaylar masa 10'un değil." Hızla oturduğum kasanın önündeki taburede otururken, masa 10'un yanına varmak üzere olan Jimin'e seslendim.

Sesimi duyduğu anda duraksadı ve attığı adımı yavaşça zemine indirip bakışlarını omzu üzerinden ufak bir açıyla bana çevirip sevimlice sırıttı.

"Teşekkürler patron." dedi ve göz kırptı. Üstündeki süslü önlüğüne yapıştırdığı pullu stickerlara güneş ışığı vurdukça disko topu gibi parlıyordu. Yine yanaklarını turuncu allıkla boyamıştı. Ah şu süslü çocuk, kim bilir bugün kime süslenip gelmişti. Her gün bir başkasına aşık oldum diye geliyordu yanıma.

"Jungkook-ah, iki Fettuccine Alfredo hazır." Mutfaktan Jin hyungun tiz sesini duyduğumda kıkırdayarak oturduğum tabureden kalkıp mutfağa doğru yöneldim.

Mutfak tezgahına koyduğu tabaklardan dumanlar çıkıyordu. "Yine süslemişsin, hey bu maydanozları nasıl böyle yaptın yaa?" Resmen maydanozlarla resim yapmıştı.

Haşlanmış havuç dilimi ile de biraz daha renk katmıştı tavuklu mantarlı makarnaya. "Karşında dünyanın en yakışıklı ve en yetenekli aşçısı Kim Seokjin var, sence benim yapamadığım bir şey var mıdır?" diye sordu aşçı şapkasını elinin tersiyle hafifçe düzeltirken. Burnu yere düşse almaz bir tipti Jin hyung, kendini övmeye de övülmeye de bayılırdı.

Kıkırdayarak başımı onun sorusuna cevap vermek üzere iki yana salladığımda baş parmağını havaya kaldırıp diğer parmaklarını yumruk haline getirip beni okeyledi. "Doğru bildin, kesinlikle yok." dedi böbürlenircesine. Ah klasik Jin hyung. Sonra ona narsist olduğunu söyleyince de kızıyordu.

"Çocuklardan birini göndersene servisleri yapsınlar soğuyacak yemekler." dediğinde hızlıca koşturup adisyonu kontrol ettim. "Ben hallederim."

Masa 2'ye ait olduğunu öğrendim. Çocuklardan biri siparişleri çoktan işlemişti adisyona. Siparişleri koşar adımlarla Jin hyungun bıraktığı tezgahtan aldım, ancak Jin hyung çoktan gözden kaybolmuştu.

Piercingime dil atarak oynarken, tabaklarla birlikte kafenin merkezine doğru ilerledim temkinli adımlarım eşliğinde.

"Alfredo'larınız hazır efendim." Siparişlerini özenle masaya bıraktım. Çocuklar çoktan çatal bıçak servislerini vermişlerdi bile.

Nazikçe masaya bıraktığım tabakların ardından bir adım geri çekilirken iki tatlı ahjumma bana gülümsedi. "Teşekkürler Jungkook."

"Ne demek, afiyetler olsun." dedim gülümseyerek. "İçecek bir şey arzu etmiş miydiniz?" Adisyona işlenmemişti herhangi bir içecek, ama belki bizimkiler işlemeyi unutmuş olabilir diye sorma gereksiniminde bulunmuştum.

"Yok yakışıklı oğlum. Cha-ji sen içecek bir şey istiyor musun?" diye sordu Yoonjae ahjumma, yeni boyatmış olduğu kısa saçlarını geriye doğru atıp düzelterek. Buraya çok sık gelirdi ve devamlı müşterilerimdendi.

"Ay ben bir su alsam iyi olacak, ama limon dilimi de ekleyebilirsen çok daha iyi olur." dedi adının Cha-ji olduğunu öğrendiğim ahjumma.

"Tabii ki." dedim gülümseyerek. "Aman sen de içsene be Yoonjae." dedi uzanıp masanın üstünden Yoonjae ahjummanın kolunu dürtükleyerek. İkisinin arasındaki iletişim beni gülümsetmişti.

MADNESS • TAEKOOK ✓Where stories live. Discover now