10

26.9K 2.6K 2.6K
                                    

Haiii, ben geldiim. Yine dün ki bölümün sonunda 'yarın yb gelmez' diyip bölüm yazdım ve evet yeni bölüm sizlerle :D İlgi ve alakanız, bir önceki bölüm için yaptığınız yorumlar ve oylarınız için teşekkür ederim Xx

Umarım bu bölümü de seversiniz. Bol bol oy ve yorum isterim, yazım yanlışlarım varsa affoluna. Keyifli okumalar diliyorum lokumlarım! :')

**

Yaralanan ruhunu iyileştirip cennetin olacağım. Yandığın o cehennem ateşleri, üzerine çığ gibi düşen yağmur damlaları altında sönecek. O zaman göreceksin beni, orada bekliyor olacağım seni... -Şevval Işık (Sevvy97)

○●○

Bu kez o titreyen kollarını kaldırdı ve kelepçeli ellerine rağmen parmaklarının uçlarıyla gözyaşlarımı silmeye çalıştı.

"Hayır hayır ağlama. Ağlama, ağlama, ağlama." diye telaşla soluduğunda sertçe yutkundum. Tıkanan burnumu çektim ve kendimi ağlamamak için sıkmaya başladım. Ağlamamı istemiyordu, bu onu üzüyordu ve ağlamayacaktım.

Bu yüzden gözyaşlarıma karşı savaş başlattım.

Başımı hafifçe yana çevirip kelepçeli ellerinden tutarak yaralı, ince uzun ve kemikli parmaklarının üstüne usulca dudaklarımı bastırdım.

Gözlerimi yuvalarında çevirip dudaklarımı gömdüğüm yerden ayırmadan tepkisini kontrol ettim. Nefesleri neredeyse düzene girmiş, yüz hatları kontrol altına alınmış gibi gevşemişti, kaşları hafif havalanmıştı. Öte yandan dudakları aralanmış ve gözleri her bir hamleme odaklanmıştı.

Kirpik diplerim sızlıyordu, göz bebeklerime aynı anda yüzlerce görünmez iğneler batırılıyormuş hissiyle çalkalanıyordum. Buna rağmen ağlamamak için direttim. Gözlerimi kırpıştırdıkça, az önce gözyaşlarımın etkisiyle ıslanan kirpiklerim birbirine yapışıyordu usul usul.

Neredeyse tenimin sıcaklığı avuçlarına geçmiş bir şekilde, ellerini yüzümden geri indirmesini sağlarken ona buruk bir şekilde gülümsedim. Dudaklarımın titrememesi için dişlerimi sıkmak zorunda kalmıştım.

"Ağlamıyorum bak gördün mü?" diye sorduğumda üst dudağının tek kenarı milimlik kıpırdadı, kıvrılır gibi oldu. Sessiz kalacağa benzediği için yaralarını temizlemeye devam etmek adına konuşma yapmaya karar verdim.

Yeniden yükselişe geçip onu tetiklemeyeceğimi umut ettim. Yoksa hasta bakıcıları gelecekti ve yaraları da öylece kalakalacaktı... Ve Tanrı şahit, içim rahat etmezdi, onu böyle odasına götürülmesine izin vermek istemiyordum. Bu yüzden de onu ikna edebileceğimi düşünerek kendimi telkin etmeye çalışıyordum.

"Peki ya yaralarını temizlemeye devam edebilir miyim? İzin verir misin bana?" diye sordum sesimi minimum seviyede tutarak, son derece dingin bir şekilde. Bu esnada göz kontağımızı bir saniyeliğine dahi koparmamıştım.

Donuk gözlerini kırptıkça daha çok sulanıyordu, bana ağlama diyordu ancak kendi gözleri yaşarıyordu ve... Bu halini görüp gözyaşı dökmemek gerçek anlamda çok zordu. İçim burkuluyor, kalbim parçalanıyordu. Ben... Yaralanıyordum.

Çatlayan dudaklarını dili yardımıyla ıslattı. Kalemle çizilmiş gibi, biçimli ve dolgun dudakları şimdi daha parlak bir görünüm kazanmışlardı. Gülkurusu rengi dudakların, benimkilerle eşleştiği an gözlerimin önüne gelince yanağımın içini dişledim.

Bakışlarımı güç bela dudaklarından tırmandırıp gözlerini hedef aldım. Tam o sırada sessizliğini korumaya devam etse dahi, başını usulca beni onaylarcasına salladığında gözlerim sevinçle parladı. Siktir. Kabul etmiş miydi? Sahiden de kabul etmişti!

MADNESS • TAEKOOK ✓Where stories live. Discover now