14

1.4K 190 601
                                    

"bu gece herkes içip eğleniyordu.

ben kimsenin yanında içmem, olacakları az çok tahmin edebiliyorum çünkü.

oturduğu yerden baygın bakışlarıyla bana gülümsedi.

bünyesi alışkın duruyor, muhtemelen kafası yerindeydi."

okuyacak o kadar sayfası vardı ki, cümleleri atlaya atlaya ilerliyordu. nefesini yorgun bir tavırla dışarı verdi ve pipetini yeniden ağzına aldı. oğlan sayfaların çoğuna sevdiği kişiyi yazıyordu ama ne açık bir olaydan bahsediyordu ne de kişisel özelliklerden.

"ona ilk kez zayıf bir yönümü gösterdim,

tahmin ettiğim gibi kullanmayı tercih etti. benden gerçekten nefret ediyor."

"piçe bak," diye söylendi zhongli. kendini okuduğu bir kitaba kaptırmış gibiydi, karakterlerle konuşuyordu artık. "biri beni böyle sevse hayatta yapmam bunu. aptal herif."

acaba zayıf noktası neydi? ona dair bir şeyler bulmaya çalışarak gözlerini sayfada gezdirdi. ahh, yazmıyordu işte! okuduğu her cümle kafasındaki sorulara bir tanesini daha ekliyordu. uzandığı yerden meyve suyunu göğsüne sabitledi ve pipeti ağzında bekletmeye başladı. daha dikkatli gidecekti artık.

"bugün yazamayacağım sanırım. zaten hakkında söyleyebileceğim tek şey iğrenç bir gün olduğu. kardeşime bunları asla yaşatmayacağım. ömrüm boyunca ellerim ona uzanıyor olacak. böyle yalnız hissetmesine, çaresiz kalışına asla izin vermeyeceğim."

sayfanın bir zamanlar gözyaşlarıyla ıslandığı hafif buruşan birkaç noktadan anlaşılıyordu. bunun düşüncesiyle zhongli kalbinin adeta ezildiğini hissederek elini izlerin üstünde dolaştırdı. tartaglia'yı ağlarken hayâl etmişti istemsizce. yine de bu kadar kötü hissetmesi çok anlamsızdı.

kendine gelmeyi deneyerek biraz durup defteri kucağına bıraktı ve meyve suyunu içti. ne oluyordu? her geçen gün daha da delirtiyordu bu hisler, tartaglia'yı düşünmeden yaparmıyordu. hepsi ellerinde sıkı sıkı tuttuğu bu defterin suçuydu. öfkeyle kendi kendine hırlayarak yeniden okumaya döndü. ne olursa olsun bir şeyi yarım bırakmaktan nefret ederdi.

"neden tanıdığımız birini kaybettiğimizde bu kadar üzülüyoruz? üzüntü denilen şeyi asla tamamen kavrayamıyorum. ve bahsettiğim şey sadece ölüm değil, ben gerçek bir kaybedişten bahsediyorum. artık ona asla ulaşamayacağımı hissediyorum."

"herkesin içinde bana güldü."

"sadece kullanmak için var olduğumu düşünüyor."

"çok basit biriymişim, herkesin köpeği olmaya hazır."

"hayır, köpek bile değilmişim. yüzsüzmüşüm, en azından onları kovaladığında uzaklaşırlarmış."

"samimiyetsizmişim. hiçbir şey hissedemezmişim zaten. yüzüm sadece gülmeye ayarlanmış, içimse boşmuş."

"bugün yine insanların içinde beni rencide etti. biri bana artık onu uyarmam gerektiğini söyledi."

"ona aldığım şeyi gidip başkasına verdiğini gördüm."

"ona dokunduğum için iğreniyormuş gibi yüzüme baktı."

zhongli tüm bunları okurken oğlanın nasıl bir ızdırap çektiğini görüp şaşırıyordu. bu resmen zorbalıktı ve böyle iğrenç birini insan nasıl sevebilirdi? bu kadar üzülüyorsa neden belli etmiyordu? belki de ediyordu ama karşısındaki umursamıyordu.

o kişiyi gerçekten bulup dövmek istedi. vücudu hamur gibi olana kadar, kemikleri kırılana kadar dövmek istedi. ne ara bu kadar sempati beslemişti, sanırım artık anlıyordu. onu tanıdıkça oluyordu ne oluyorsa. düşüncelerini duydukça, yaşadıklarını gördükçe ve hissettiklerini anladıkça oluyordu.

" 'hiç mi iyi yanı yok?' diye soruyorum kendime. hep kötü biriymiş gibi yazıyorum ya, aslında onu neden sevdiğimi çok düşünüyorum. cevabı biliyorum ve aslında buraya yazacağımdan çok daha uzun.

sadece uzaktan izlerken, yani ben yanında olmadığımda, aslında o kadar iyi biri ki. çok içten. gözleri güldüğü kişiye o kadar sıcak bakıyor ki..

çağa ait değilmiş gibi, bazen ruhu göründüğünden daha yaşlıymış gibi. gülesimi getiriyor acemiliği, aykırı tavırları.

derslerde kendini tamamen odaklıyor ve ben onu izliyorum istemsizce. kalemini oynatışına bile hastayım galiba. bir insan birinin bu kadar hoşuna gidebilir mi?

ganyu uyuyakaldığında her seferinde üstüne bir şeyler örtüyor ve çevredekilere sessiz olmasını söylüyor. biz dağılırken de sırtını ya da başını okşayarak uyandırıyor. onun yerinde olmayı o kadar istiyorum ki çükümden vazgeçmeye hazırım.

xiao denen herife bile çok sabırlı ve korumacı davranabiliyor. başı ne zaman dara düşse tepesinde bitiyor. yanında onun için sürekli ağrı kesici taşıyor. huysuzlandığında zorla yemek bile yediriyor ya, inanamıyorum bazen.

hu tao'nun hiperaktif ruh hastası hâllerine gülerek karşılık veriyor, venti'nin dağınıklılığını ve pasaklığını örtüyor, xiangling ne kadar konuşursa konuşsun sabırla dinliyor.. ya ben? bana gelince neden böyle davranıyor.

deseler ki hayatta sadece bir gün geçireceksin ama zhongli seni de sevecek, hiç düşünmem kabul derim."

zhongli bu satırları zaten nefesini tutarak okuyordu ama sonlara doğru istese de nefes alamadığını fark etti. aralık kalan dudakları yüzünden göğsündeki meyve suyu düşmüş, defteri tutan elleri titremeye başlamıştı.

"ne?" diye mırıldanırken nefesini güçlükle dışarı verdi. eli farkında olmadan kalbinin üstüne gitmiş, tırnakları söküp atmak istercesine tenine saplanmıştı. "ne?" dedi yeniden. gözleri doluyordu. "hayır hayır hayır,"

"bu kadar eziyet etmiş olamam."

doğrulmaya çalıştığında defter yine sayfaları üstüne düşerek buruşmuştu. bunlar gerçek miydi?

nefes alamıyordu. gözleri deftere bir süre kilitlendikten sonra yanına yere çöktü ve alıp gerçekliğinden emin olmak için tektar tekrar okudu.

"deseler ki hayatta sadece bir gün geçireceksin ama zhongli seni de sevecek, hiç düşünmem kabul ederim."

defteri bıraktı ve başını ellerinin arasına aldı. "neden belli etmedin?" sinirle saçlarını kavramış, derin derin nefesler alarak ağlamasını bastırmaya çalışıyordu. farklı yüzü görmeyi kaldıramıyordu. bu kadar sevilmiş ve buna rağmen eziyet etmiş olmayı kaldıramıyordu.

oğlanı tanımadan ona yaptıklarını, önyargısını, zorbalığını.. hepsini birden fark ettiğinde kalbine ağrılar saplanıyordu.

son zamanlarda hissettiklerini ve buna rağmen bastırmaya çalışmasını, göz göre göre iki tarafa da işkence etmiş oluşunu nasıl yeni fark ediyordu?

ya şimdi ne yapacaktı? acaba hâlâ seviyor muydu ki onu? öğrenmenin tek yolu okumaya devam etmek miydi? bunu yaptıkça artık daha da suçlu hissediyordu. her şeyi nasıl telafi edebilirdi hiçbir fikri yoktu ama bir şeyler yapmak zorunda olduğu kesindi.

biraz kendine geldiğini hissettiğinde telefonunu alıp tartaglia'ya mesaj attı. "ödevi bitirmemiz gerek. bana gelir misin?"

dudaklarını kemirerek beklediği cevap birkaç dakika içinde gelmişti. "tabii, şimdi mi?" yazmıştı. neden ona karşı hâlâ böyle kibardı.. kendi kafasını duvara sürtmek isterken oğlanı bekletmemek için hemen "ne zaman boşsan," diye cevapladı.

"öyleyse geliyorum birazdan görüşürüüüz<33"

"görüşürüz," diye mırıldanarak telefonu kapattı ve yatağına fırlattı. "gel bakalım tartaglia."

özlediniz mi beni :*

stammer | zhongchiWhere stories live. Discover now