² ómorfa mátia

3.4K 589 302
                                    

Kafamın içine hoşgeldiniz.

Ben Amélie.

İçerideki gürültü sizi sıkarsa ne
yapacağınızı biliyorsunuz.

Sizi seviyorum.

İyi okumalar

♥︎

**********************************

Evleri beton yığını olmaktan ayırıp yuva statüsüne yükselten nedir sahi? Yorucu bir günün akşamı bir an evvel ulaşmaya çalıştığımız, kilometrelerce uzaktayken dahi hasretini çektiğimiz ellerimizle ördüğümüz bu dört duvarı bu kadar benimsememizin altında ne yatar? Pek tabii herkesin kendince bir yanıtı vardır bu sorulara. Benim için tek bir doğru vardı. Aile...

Amcamın bana layık gördüğü bu ufacık odanın kirli duvarlarına gelişigüzel yapıştırdığım fotoğraflara bakarken tek düşünebildiğim buydu. Bu evi yuva kılan ailemdi. Annemin mırıldandığı şarkılar, peşimden koşturan babam ve şimdilerde kaybettiğim çocukluğumun şen kahkaha sesleri olmadan evimiz öyle sonu gelmez bir sessizliğe hapisti ki sağır olmuştum. Saçlarımdan anne şefkati eksikti, yıllardır onları okşayan biri olmadığından kırılmışlardı. Ruhum gibi saçlarım da kırgındı. Beni çok sevdikleri için ama aniden yok olup beni bir kez tadını aldığım sevgiye hasret bıraktıkları için aileme çok kırgındım.

Soğuk bir kış sabahı dışarıda zemheri yaşanırken yattığım yerde iyice küçüldüm. Bir yandan ellerim sıkı sıkıya üstümdeki yorganı kavramıştı zira ondan başka beni ısıtan yoktu. Bir zamanlar yuva bellediğim bu duvarlar 9 yaşımdan beri bana yabancıydı, içimi ısıtan evimiz artık sadece içimi üşütüyordu. Burayı sımsıcak kılan iki insan çoktan mazi olmuştu. Artık buraya ait değildim. Yabani bir ot gibi muamele görüyor ve öyle de eğreti duruyordum bu evde. Kenar süsü gibiydim. Kafamı kaldırdığımda bu ufak depoyu katlanılabilir kılan tavan penceresine gözüm takıldı. Kar taneleri üstüme doğru süzülürken sanki binlerce melek yağıyordu yüzüme. O an sokakta karlar altında kalıp can veren kibritçi kız gibi yitip gitmeyi arzuluyordum.

Gözlerimi kapatıp bu huzurlu atmosferde kaybolacaktım ki bir gürültü koptu. Sooyoung noona bağırıyor, merdivenlerden sert adım sesleri yükseliyordu. Artık uyumam mümkün değildi. Haftasonlarından nefret ederdim çünkü normalde gözüne gözükmemden pek hoşlanmayan yengem haftasonları tüm ev işlerini bana yıkmaktan zevk duyardı. Yine böyle bir sabah olacağını sanıyordum.

"Yoona acele et! Geç kalacağız."

Jinyoung'un dün bahsettiği gibi Yüce Kýrios ve genç prens Lucian gelmiş olmalıydı aksi takdirde yengemi sabahın bu kör vaktinde başka hiçbir güç kaldıramazdı. Aranan 19 yaşındaki kızın yoona olması için tanrılara adak adadığına emindim. Kuzenim yoona alımlı genç bir kadındı. Uzun parlak saçları, benim aksime ipek gibi bembeyaz bir teni vardı. Kahvenin en açık tonu olan iri gözleriyle etrafa cilveli bakışlar atardı. Fakat kraliyetin güzellik aradığını sanmıyordum. Yoona henüz 3. Sınıf bir cadıydı. O yaşlarda hemen hemen herkes bu seviyede olurdu. Sadece gerçekten şanslı olanlar damarlarında yüksek bir büyü gücüyle doğar ve Téssera ya da Kýrios olmaya hak kazanabilirdi. Yoona ise ortalama bir cadıydı. Jeonların ne aradıklarını bilmiyordum ancak o aradıkları her neyse içimden bir ses Yoona'da olmadığını söylüyordu.

Dürüst olmak gerekirse merak ediyordum. Jeon Jungkook'a ne olmuştu? 19 yaşındaki cadılardan ne istiyorlardı? Hislerim öyle uzun zamandır uyuşuktu ki merak gibi bir duyguyu en son ne zaman bu kadar güçlü hissettiğimi hatırlamıyordum. İçimde garip bir his vardı. Bir kuruntu içimde beni kemiriyor, sanki uzun zamandır ihtiyacım olan çok değerli bir şey gözümün önündeymiş de bir türlü ulaşamıyormuşum gibi hissetmeme neden oluyordu.

OLTREMARE | TAEKOOKWhere stories live. Discover now