⁸ diachorismós

2.8K 464 422
                                    

Merhabalar,

Kafamın içine hoş geldiniz

Ben Amélie.

Beklettiğim için özür diliyor ve hala burada olduğunuz için teşekkür ediyorum.

Sizi seviyorum.

İyi okumalar

♥︎

Şafak sökerken endamı krallığın dört bir yanına yayılmış, efsanelere konu olan kraliyet sarayının en üst katında en büyük veliaht prens derin bir uykudaydı. Kalın perdeler camlara sıkı sıkıya örtülmüş, yeryüzünü aydınlatmaya hazırlanan gün ışığının içeri girmesini engellemişti. Henüz atıştırmaya başlayan kar keskin bir soğuğu da beraberinde getirmiş ancak köşede yanan şöminenin ısısı odayı cehenneme çevirmişti. Eski mobilya kokusu genç adamın ferah ten kokusuyla birleşmiş, içerideki havayı ağırlaştırmıştı.

Şöminede yanan alevin çıtırtıları dışında ses çıkmayan odada genç prensin inlemeleri yankılandı. Bu ses tonu tutkudan ziyade acının eseriydi. Daha çok ölüm döşeğindeki birinin bilinçsizce mırıldandığı sancılı seslere benziyordu bunlar. Soğuk çarşafların arasında çıplak üst bedeniyle uzanan genç adam ecel terleri döküyor bir yandan da hafifçe titriyordu. Terden ıslanan perçemleri alnına yapışmışken sımsıkı yumduğu gözkapaklarını aralamaya çalışıyordu. Parmakları dakikalar öncesinde kavradığı çarşafı sımsıkı tutarken son zamanlarda müdavimi olduğu kabuslar aleminden uyanarak kaçmaya çalışıyordu.

Kader bağından haberdar olduğu günden beri tuhaf kabuslar peşini bırakmıyor, bağ eşini bulamadığı her geçen gün daha da ürkütücü bir hal alıyordu. Farklı başlangıçları olsa da kabusların sonu hep aynıydı. Bir çölün orta yerinde uzanıyor, kumların sıcaklığını sırtında hissediyor, susuzluktan kurumuş boğazıyla yutkunmakta güçlük çekiyordu. Artık öleceğini düşündüğü bir anda tıpkı bir serap gibi uzaklarda bulanık bir görüntü beliriyordu. Kafasındaki taç daha önce hiçbir hükümdarda rastlamadığı türdendi ve sırtındaki kader izi ışıldıyordu. Lucian daha önce hiç yaşamadığı bir çaresizlikle güçten düşmüş bedenini sürüklüyor, avuçları kumları kazırken eşine seslenmeye çalışıyordu. Yüzyıllar önce efendi Leonard'ın yaşadığı sahneyi canlandırıyor fakat ondan farklı olarak eşine bir türlü ulaşamıyordu. Yine aynı kabusun tekrarlandığı o sabah bir farklılık yaşandı. Bağ eşinin şimdiye kadar bulanık görünen siması yüksek bir çözünürlüğe ulaştı ve kader eşinin tacının altında parlayan kısa bukleli saçlarını görmesine imkan tanıdı.

Gözlerini açmayı başardığında geniş yatakta hızla oturur hale gelmişti. Bir eli yataktan destek alırken diğer eli boğazını sarıyor derin nefeslerinin arasında yüksek nabzını hissediyordu. Telaşlı gözleri odanın her bir köşesinde gezinirken tek düşünebildiği kahvenin en güzel tonundan yaratılmış iri buklelerdi.

"Günaydın efendim." diyen yardımcısının sesiyle ürktü.

Düzgün kızıl saçlarıyla Jung Hoseok sabahın kör saatinde oldukça dinç görünüyordu. Genç prens hizmetkârının her gün güneş doğarken odasına uğradığını ve sabah kahvesini getirmek belgeleri düzenlemek gibi rutin işlerini hallettiğini unutmuşa benziyordu. Sıçrayarak uyandığında onu karşısında görmek korkutmuştu.

Hizmetkârı perdeleri araladığında günün ilk ışıkları içeri sızarak prensin uyku mahmuru gözlerini kısmasına sebep oldu. Gördüğü kabus hala etkisini sürdürürken gergince boyun çevresini ovuşturuyordu.

"Kötü bir gece miydi?"

Hoseok taze demlenmiş dumanı üstünde sabah kahvesini çalışma masasının üstüne bırakırken endişeli gözlerini arkadaşına çevirmişti. Birkaç haftadır şiddetini gittikçe arttıran kabuslar gördüğünün bilincindeydi.

OLTREMARE | TAEKOOKOpowieści tętniące życiem. Odkryj je teraz