²⁵ ánthropos apó to parelthón

1.4K 205 140
                                    

Merhabalar,

Kafamın içine yirmi beşinci kez hoş geldiniz,

Ben Amélie

7.bölümde gördüğümüz rüya gerçekleşmeye başlıyor bu bölüm. Benim gibi ne olduğunu unutanlar 7.bölüm başına bakabilirler. Orman ruhlarından kurtulduğumuza göre her rüyanın birer spoiler olduğunu unutmayalım.

Başlamadan Leo bir dayağı hak etti diyenleri buraya alayım 🤡

Sizleri seviyorum, bana iyi geliyorsunuz

İyi okumalar

♥︎

Kendi evinin duvar çiçeği, okulun görünmezi ve her güzel anın daimi seyircisi olarak geçen on dokuz senenin ardından birdenbire fazla meşgul birine dönüşmüştüm. Ders saatlerim birbirini kovalıyor, birinden diğerine yetişmeye çalışırken harap oluyor çoğu zaman gün ortasında uyuklamaya başlıyordum. Önceleri önüne bir tabak yemek konulsa sevinen ben şimdilerde sonu görünmeyen bir masada iştahsızlık çekiyordum. Çünkü bir sofra dolusu yemeğe rağmen yüzlerce boş sandalyem vardı ve bir başıma o koca odada otururken yapayalnız hissediyordum. Hala bana kırgın olan bağ eşimin masanın diğer ucundaki boş sandalyesini görmekten öylesine usanmıştım ki günlerdir öğünlerimi atlıyordum.

Onunla karşılaştığım tek yer yatak odamızdı fakat çoğunlukla o uyuduktan sonra gelip o uyanmadan önce çıktığım için pek görüştümüz söylenemezdi. Bazı geceler yanlışlıkla tenime değer, olur ya uyurken yanıma yanaşır da teninin kokusunu duyarım diye heyecanlanıyordum. Lakin sanki benim tarafım dikenliymiş gibi sırtını dönüyor sabaha kadar da kıpırdamıyordu. Aramızda bir kişinin daha sığacağı kadar boşluk bırakıyor ve birbirimizi tamamen görmezden geliyorduk. Bu beklenmedik ayrılık sayesinde samimiyetinin kıymetini daha iyi anlıyordum. Onun istediğinde ne kadar soğuk bir adam olabileceğini görünce şimdiye dek bana olan sıcak davranışlarının saraydakileri niçin bu kadar şaşırttığını daha iyi kavrıyordum.

Gururumdan sesimi çıkartmıyor olsam da tanrı şahit eski halimize dönmek için ağlayacak raddeye gelmiştim. En kötüsü de kraliçe ve diğerlerinin yanında oynadığımız evcilik oyunuydu. Jungkook kötülüğüne duacı olanların önünde sıkıntılarını katiyen dile getirmiyor, onlara istediklerini vermiyordu. Çünkü azıcık güçten düştüğünü görseler hepsi sırtlan gibi başına üşüşüp birer parça et koparma derdine düşeceklerdi. Bunu bildiğimden ben de oyununa ayak uyduruyordum. Böyle konuları rahatlıkla konuşabileceğim bir Hoseok olmasa sarayda şimdiye kadar çıldırmış olurdum.

Yoğun temponun arasında akademiye uğramak için birkaç saat yaratabilmiştim. Artık tüm okul benim sorumluluğumda olduğundan en üst katta önceden bağ eşime ait olan oda bana bırakılmıştı. Yüksek tavanları ve tavana kalın zincirlerle asılan avizeleri ile oda akademinin yapıldığı orta çağ stilini yansıtıyordu. Zemin parkesiz ve taştandı. Siyah mobilyaları ve duvarı süsleyen önceki kralların yağlı boya portreleri biraz ürkütücüydü ama bu karanlık havası estetik anlayışım ile uyuştuğundan değiştirmemiştim. Fırsat buldukça odama uğruyor, akademinin bütçesi veya personel alımları gibi işleri hallediyordum. Sık sık da eğitmenler arası düzenlenen toplantılarda eğitim metotları veya aciliyeti olan konular üzerinde duruyordum.

Diğer aile üyelerinin de kullandığı arka kapıdan tarihi binaya girdiğimde arkamda nereye gitsem gölgem gibi beni takip eden iki saray muhafızı vardı. Kırmızı üniformaları ve bir kaz tüyünün sarktığı metal başlıklarıyla oldukça komik görünmelerinin yanısıra epey de dikkat çekiyorlardı. Bu nedenle gelmek için ders saatini tercih etmiştim. Boş koridorlarda hızla ilerlerken işaret parmağımı kaldırıp yanıma gelmeleri için komut verdim. Aramızdaki mesafeyi hızla kapatan bir muhafız kulağıma yanaştı.

OLTREMARE | TAEKOOKWhere stories live. Discover now