Kafamın içine hoşgeldiniz.Ben Amélie.
Bölüm geç geldiği için üzgünüm. Birazcık okunmanın artmasını bekledim :(
İçerideki gürültü sizi sıkarsa ne
yapacağınız- tamam gürültü bazen beni de sıkıyor mesela bu bölümü yazarken kırk takla attım yalan yok.Umarım beğenirsiniz.
Sizi seviyorum.
İyi okumalar
♥︎
Kraliyet sarayının yüksek tavanlı koridorlarında bir çift postalın taş zeminde çıkardığı adım sesleri yankılanıyordu. Şarap kadar kızıl saçları, güneşin öptüğü yanık teni ve bir parça kordan yaratılmış ela gözleriyle Jung Hoseok efendisinin odasına doğru yürüyordu. Genç prensi yalnızca ömrünü hizmetine adadığı bir soyludan ziyade uğruna ölmeye değer bir dost gibi görüyor,ona karşı ihanete mahal vermeyecek kadar büyük bir sadakat besliyordu. Yaşamın ona pek de nazik davranmadığı bir dönemde içine düştüğü karadelikten onu çekip çıkaran prensin yardım uzatan elleriydi. Ab-ı Hayatı onun avuçlarından içmişti. Bugün aldığı her nefesten Lucian'a pay biçiyor,can borcunu sonsuz sadakati ile ödüyordu.
1700'lerin sonunda inşa edilen ve yüzyıllardır bölgeyi ele geçiren her hükümdara yuva olmuş görkemli sarayın prense ayrılan odası en üst kattaydı. Nihayet döneminin ünlü nakkaşlarının elinden çıkmış, çeşitli oymalarla bezenmiş büyük kapının önüne geldiğinde gömleğinin kenarındaki kraliyet rozetini düzeltti. Şanslıydı ki prensin yalnızca ona tanıdığı bir iltimas ile uşakların giydiği o zevksiz üniformayı giymek zorunda kalmıyordu. Tek eliyle kapıyı çalan hizmetkar aldığı onay ile içeri girdi.
Prens Jeon, şahsi balkonuna açılan kapının önünde durmuş geceyi izliyordu. Ay ışığının altında bembeyaz teni güneş görmüş bir vampir gibi ışıldıyor, masasının üstündeki mumun cılız ışığı da çıplak sırtına vururken adeta bir ilah gibi duruyordu. Gece iyice bastırmışken Jungkook dingin bir deniz gibi görünüyor, sükuneti tüyler ürpertiyordu. Saten pijama altının ceplerine yerleştirdiği elleriyle yardımcısına döndü.
"Neler öğrendin Hoseok?"
Kızıl oğlanın, kader bağı hakkında onlarca kitap ve sararmış kağıtlarla dolu masaya baktığını gören genç adam bir göz kırpma ile tüm dağınıklığı toparladı. Tüm vaktini başına gelen aptal bağ hakkında düşünerek acınası bir şekilde geçirdiğini düşünmesini istemiyordu. Lakin samimi bir dostun karşısında maske takmak, üstüne yapışmış güçlü rolünü oynamak zordu. Hoseok efendisinin tüm bu olaylar karşısında ne kadar yorulduğunu görüyor ve onun için endişeleniyordu.
Yine de hafifçe öksürerek genç adamın sorusuna odaklanmaya çalıştı."Akşam yemeğinden hemen önce Kralımız Saray bakanlarıyla bir toplantı gerçekleştirdi. Sizi temsilen ben de oradaydım. Sı-"
Jungkook'un ellerini masaya dayayıp başını eğdiğini gören Hoseok duraksadı.
"Efendim belki de bir süre dinlenseniz iyi olacak."
Prens şakaklarını ovuştururken hizmetkarına devam etmesini ve iyi olduğunu söyledi. Diğer yarısını bulamamanın canını nasıl yaktığından bahsetmedi. Kader ipinin boynuna dolandığını ve eşi olmadan geçen her bir dakikanın onu boğduğunu söylemedi.
"Sınır güvenliğimiz tehdit altında. İnsanlar krallığın etrafını çevreleyen koruyucu kalkanı zedelemenin bir yolunu bulmuşlar."
Genç Prens ellerini belinde birleştirmiş gergin sırt kaslarıyla odanın içinde volta atıyor bir yandan da düşüncelerini dile getiriyordu.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
OLTREMARE | TAEKOOK
Fantasy"O Lucian Jungkook Jeon'du. Ruhunuzu ürpertecek kadar soğuk ve ancak bir şeytan kadar masum görünüyordu fakat yine de avuçlarına kalbinizi seve seve emanet ederken tereddüt etmezdiniz." Bu kitap cadıları ele alan fantastik bir kurgudur. Bölüm uzunlu...