¹⁰ antimetópisi

3.1K 486 739
                                    

Merhabalar,

Kafamın içine hoş geldiniz

Ben Amélie

Normal bölüm uzunluğumuz 4k olmasına rağmen bu bölüm 6k umarım sizi sıkmaz 🤡

Başlamadan panoma zahmet edip güzel mesajlar bırakan herkesin yanaklarından öpüyorum.

Sizi seviyorum.

İyi Okumalar

Yorumlarda buluşalım

♥︎



Leydi Eleanor'un sorduğu soruya cevap vermek için hazırlanırken kader eşimin ağzından adımı duymak hem beni hem de karşımdaki genç kadını şaşırtmıştı. İstemsizce belerttiğim gözlerimin ve bedeni bana dönük olmasına rağmen omzunun üstünden çevirdiği başıyla Leydinin bakışlarının odak noktası aynı adamdı. Beynim tam da ona en çok ihtiyaç duyduğum anda beni kendimle bir başıma bırakmıştı.

Ben dağılmış ve şaşkın halimle kapının hemen önünde dikilirken genç kadın atik davranarak yatağa doğru koşturmuş, Prens Jeon'un göğsüne götürerek yaşam belirtisi gösterdiği elini avcuna almıştı. "Prens Jeon, Prens Jeon!" Diye sesleniyor fakat geri dönüt alamıyordu.

Elini tutan, dimağıma kazınmış adını böylesine telaşla sayıklayan ben olmalıydım belki. Fakat hangi sıfatla gidecektim yanına? Her bir hücremle nefret ettiğim lakin bana hiçbir zararı dokunmayan bu kadın nişanlısı olarak kavrarken ellerini ben hangi kimlikle bulunuyordum bu odada? Hiç tanımadığı halde bir ömür boyu katlanmak zorunda kaldığı bağ eşi miydim yoksa eşini bulması için görevlendirdiği bir 'arkadaşı' mı? Sahi bana bir keresinde böyle seslendiğini hatırlıyordum. Her iki şekilde de nişanlısından üstün olmadığım kesindi. Bağımız kaderin bir dayatması, Tanrının bir buyruğu iken nişanlanma kendi rızasıyla verdiği bir karardı. Bu kadına evlilik vaad etmiş onunla bir gelecek hayal etmiş, eşi sıfatına onu layık görmüştü. Ben ise bu resmin hiçbir yerinde yoktum.

Yine de bu odaya gelmiş ve nişanlısına yakalanmış, bu yetmiyormuş gibi adımı onun ağzından duymuşken karşımda oturan kadına bir açıklama borçlu olduğumu biliyordum. Ben de günler öncesinde bana seslendiği gibi bir arkadaşı olmayı seçtim.

Üstlendiğim arkadaş rolü pek bir ağır geldi cılız bedenime. Zaten o an üfleseler devrilecek gibi görünüyor titrek bacaklarımla rüzgarda sağa sola savrulan bir arpa otuna benziyordum. Yavaşça yürüdüm yatağa doğru. Kadının yanına ulaştığımda bir süreliğine unuttuğu varlığımı tekrar hatırlatmış bulundum. Eğildiği yerden sert bakışlarıyla kıyafetlerimi süzdükten sonra hiddetle ayağa kalktı.

"Kimsiniz siz? Burada ne işiniz var?!"diye yüksek sesle çıkıştı. Kapıda görevliler olsaydı Leydinin bu öfkesi karşısında kollarımdan tutup dışarı atacaklarına emindim.

Sahiden de sağlıklı düşünemediğim, sırtımın acısının başıma vurduğu bu vakitte omuzlarıma kadar ancak ulaşabilen kadını görmezden gelip Prense doğru bir hamle yaptım. Bileğimi sertçe yakaladığında ona bomboş gözlerle bakıyordum.

"Sana kimsin dedim!" diye bir kez daha bağırdığında bu defa resmi dili de bir kenara bırakmıştı.

Bir soyluya yakışmayacak kadar fevri davranıyordu. Demek sahiden de Prens için aldığı terbiyeyi bozacak kadar endişelenmişti. İçimdeki bir sese kulak vererek gözlerimi kaçırmak yerine gözlerine diktim. Ona kaybedecek hiçbir şeyim yokmuş gibi, sahip olduğum her şeyi bir çuvala tıkıp ateşe vermişim gibi cesurca baktığımı biliyordum.

OLTREMARE | TAEKOOKHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin