Komşuculuk

253 9 10
                                    

Ankara'nın neyini seviyorum bilmiyorum ama neyini sevmediğimi iyi bildiğim günlerden biriydi. Havası. Kışı apayrı yazı apayrı çile. Burnumun ucunun soğuktan kızarıp ellerimin morardığı korkunç kıştan, sucuk olduğum yaz mevsimine hıphızlı bir geçiş. Neyin acelesi bu, bir bahar yaşayalım çiçek  açan ağaçlar altında güreşelim.

Fırına gidiyorum bu arada. Simit almaya. Neyini seviyorum bilmiyorum derken yalandı. Simiti güzeldi. Kurtuluşta simit ayran kahvaltılarımızı severdim birde o kahvaltıda bana eşlik eden o ikiliyi. Aylin ve Efe.

17 yaşındayım. Efe akraba kategorisinden girdi hayatıma. Amcamın aslan, yengemin biricik oğluşu. Beraber büyüdük Efeyle hep ikimizdik. Efe'nin abisi var bide. Caner abim. Ergenliği Kızılay'ın kalitesiz publarında geçti. Bizden biraz büyük olması bizi dışlaması için yeterli bir sebep olduğundan biz Efeyle beraber büyüdük. Caner abim İstanbul'u kazanıp gittiğinde de Efe büyük oda bana kaldı diye sevinirken, o büyük odada abisi için 1 hafta göz yaşı döktü. Bunu da bir ben bilirim. Erkek adam ağlamaz diyen amcama kötü bir haber, Efe çok sulu göz yeri geldiğinde. Niye bilmiyorum ama öyle. Abisinin aksine. İzmirli kibar genleri baskın ondan sanırım. İzmir ne alaka derseniz, yengem İzmirli. Ankara'nın 'la bebesi' amcamla, İzmir'in kızları şarkısını birebir yansıtan kibar yengemin aşk dolu hikayesinin meyvelerinin de ikincisi Efe.

Efe dışında bide Aylin'im var. Tek çocuğum ben. Kardeşim olsun isterdim maalesef olmamış. Ama Aylin benim başka anneden doğan kardeşim. Efe ile bana çok sonradan katıldı. Çok iyi hatırlıyorum geldikleri günü mahalleye. Utangaç bir şeydi. Babasıyla annesi boşanmıştı. Annesi de, anneannesi ve dedesi bakar ben çalışırım diye düşünüp bizim mahalleye taşınmışlar. 

 Her ayrılan anne baba çocukta travma bırakır. Aylin de 8 yaşındaydı travmasıyla yalnız kaldığında. Uzun süre tek kelime etmedi. Psikoloğu normal demiş, çocuklarda böyle olaylar geçici izler bırakıyor. Nursel Teyze çok çabaladı atlatsın diye. Yaz akşamları Nursel teyze 'benim torun inecek de çekiniyor aranıza alın yavrum dışlanmayın' diye balkondan tembih ederdi bizi. Alırdık aramıza. Konuşmazdı. Bakışından anlardım. Sonra bir gün yaz sıcağı tepede Aylin de tek başına oturuyor kaldırımda. Balkondan görüp inmiştim yanına. Doğum günüymüş o gün.

 Mahalledeki çocuklar pek benimsememişti Aylin'i konuşmuyor diye. Ben hep onu davet ederdim oyunlara. Mahallede topu olan kız da ipi olan kız da bendim. Sözüm dinlenirdi. Mecburlardı. O da bu incelik ve anneannesinin zorlaması sonucu beni çağırmıştı. İlk kez sesini duymuştum o gün . 'Seni çok sevdim bize gelip doğum günü pastamdan yer misin Ahu?' diye sormuştu gözerleri dolu dolu, ağladı ağlayacak. Çocuk aklı 'Efe de gelsin mi ne yapacağız ikimiz o bizi güldürür eğleniriz' diye sormuştum. O gün iyi ki o çocuk aklım devreye girmiş. 

Tam 9 senedir kopmadı bağımız. Aynı mahallede büyüdük serpildik.  Ergenliğe giriş dönemlerimiz çok komikti mesela. Göğüslerimiz büyüyor, sesimiz çatallaşıyor ,her şeye alınıyorduk. Ondan da sağlam çıktık sayılır. Yara bere illa ki aldık. Ama Aylin en çok babasından yara aldı. Babasının düğününe gitti, kardeşi oldu başka kadından doğum gününe gitti, annesinin onun için hep mücadele verirken babasının bambaşka şehirde hayatına devam etmesi paramparça etti Aylin'i.

Ben anne baba konusunda  ona göre şanslı sayılırdım. Babam evet çok sert adamdı ama annem onu bir şekilde yumuşatmayı hep bildi. Askerdi babam. Annemle doğu görevinde tanışmışlar. Annemde aşka küsmüş, nişanlısından yeni ayrılmış hemşire. Babam çok sevmiş annemi. Çarşı izinlerinde annemin nöbetine denk gelirse acile numaradan gidip anneme kendini muayene ettirirmiş. Babamın görevi bittiğinde 'gel benimle Ankara'ya evlenelim' demiş. Severek evlenen anne ve babanın çocuğu olduğum için şanslıydım, Aylin'e göre ve belki çoğu kişiye göre. Babam mesleki deformasyondan dolayı sinirlidir hep. Annem de 'sen bizi askerin olarak göreceksen ben de sizi acile gelen hasta olarak göreyim delirelim hepimiz evin içinde' der. 

Öyle işte. Bir simitten nerelere geldik. Küçük mahallemizde kocaman olduğunu sandığımız hayatlarımız var sanıyoruz hep. Mahalleye taşınan olduğunda da hep ,bu sefer hangi hayata şahit olacağız deriz . Bazılarını sadece taşınırken görürüz. Sonra kaybolurlar. Memur şehri. Herkes koşuşturma içinde. Bazıları komşuculuğu değil işi seçiyor. Haklı olarak. Bazılarımızla da aynı mahallede aile oluyoruz. Ölüm de olsa düğünde olsa bizim diyoruz. O gün de tam fırından dönerken nakliye kamyonu gördüm. Aylinlerin karşı binasına yanaşmış. Kamyondan inen eşyalar epey havalıydı. Şık avizeler, şamdanlar... 

Şamdan niye olur ki bir evde mesela?

Elimde simitle inşaat izleyen dayılar gibi eşyaları izlerken "Pardon buralarda eczane var mı?" diye bana doğru soru sorulunca irkildim. 10-11 yaşlarında küçük, sevimli bir kızdı, biraz telaşlı biraz çekinerek sormuştu.

"Bugün pazar .Var ama nöbetçi değil. Nöbetçi eczane uzaktır'" dedim.

"Ya çok mu uzaktır sence? Acil de işimiz." diye sorunca "Hayırdır ne ki bu kadar acele? Belki ben yardım ederim" dedim.

 Arkadan daha sert bir ses "Ne o eczacı mısın sen ?" diye gülerek yanıma gelince  "Ha-hayır ilaçsa alacağınız, karşı binanızda arkadaşım var ona sorabilirim diye dedim" diye açıklama yaptım. Gerek var mıydı bu kadar uzun açıklamaya bilmiyorum ama karşımda duran küçük kız ve çocuk fazla gergindi belki ondan. Tam bir şey söyleyecektim ki çocuk "Yok acil değil. Tartılacaktım sadece" deyince bozuldum tabii.

"İyi o zaman yok kapalı." dedim. Kulaklığımı takıp yürüyecekken kız"  Abim şaka yaptı ya abla kusura bakma. İşimiz acil de yardım eder misin ?"diye seslenince kıyamadım" Abin sizin oraların Cem Yılmaz'ı herhalde? Her neyse. Ne ilacı lazım size?"

"Cem Yılmaz da iyi komedyen ama ben daha özgün bir şey olmak istiyorum" deyip sırıtınca "Ay of sıktı bu muhabbet .Lütfen bitsin tam şu an,  burada. Size ne lazım arkadaşıma sorayım ve herkes hayatına devam etsin."

"Şurada yazıyor abla .Annemin migren ilacı. Migreni olan biri falan varsa bulabilir misin?". Kağıdı elinden aldım. Pek anlamadım ama Aylinler de değil de Efeler de vardır kesin bu ilaçtan. Yengemin de migreni vardı. İlacın adını mesaj olarak Efeye attım.3 dakikada getirdi. "Kime lazım?" diye nefes nefese sorunca üçüzümde Efe'ye tuhaf tuhaf baktık.

"Oğlum bu sıcakta niye koştun deli misin? Yürüsen 5 dakika koşsan 3 zaten."

"Ne biliyim ilaç olunca konu, yengeme lazım sandım."

"Salak mısın anneme lazım olsa niye burada bekleyeyim?"

"Doğru.''

"İlacı alabilir miyim eğer iç hesaplaşmanız bittiyse?" diye o sert çocuk konuşunca, Efe hala nefes nefese" Al tabii kardeşim. Geçmiş olsun ,ciddi bir şey değildir umarım. Bu arada yeni mi taşınıyorsunuz?" dedi.

"Aynen, yok değil, eyvallah ilaç için. Hadi Begüm anneme koş ver şunu"

Efe sıcak kanlıdır herkesle ilk o kaynaşır. İlkokula başladığımız sene hepimiz ayrı sınıflara düşmüştü. Onda bile hem benim sınıfımda hem Aylin'in sınıfında tanınır ve sevilirdi. Evet 7 yaşında bile. Ama bu soğuk teşekkür onu biraz şaşırtmıştı. Şeytan tüyü vardı da hani şimdi nereye uçmuştu?

 "Efe ben." dedi elini uzatarak." Özgür." dedi. Tek kelime sadece. Eli havada kalınca Efe bozuldu. Çocukta yürüdü gitti arkasına bakmadan. O arkasına bakmadı da biz arkasından bakakalmıştık. Buz gibi tip. Havalı sanır bu tipler kendini. Bizim lisede de var bunlardan ,sürüsüyle. Ama Issız adam devri bitti artık. Arkasından "Havalara bak!" diye seslendim de duymadı. 

Efe simite bakıp "Daha kahvaltı yapmadın mı? Öğlene kadar uyu, sonra kalk simit ye. Leş gibi hayatın var be kızım."

"Sen ne yaptın 6'da kalkıp şirket mi yönettin?"

"Yo. Senden 10 dakika önce bile kalksam söylenmeye hakkım var. Neyse. Aylinlere çıkalım mı simit yeriz?"

'Salaksın ya. İyi çıkalım. Efe ya, şey diyeceğim"

"He söyle?"

"Çocuk seni nasıl göt etti ama?" Kafamı kolunun altına alıp" Kız olsa çoktan bana aşık olmuştu. Belki de gaydir ve aşık olmuştur bana ha ne dersin?"

"Ya ya ne demezsin."

MEVSİMLER GEÇERKENHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin