Dördüncü

69 5 6
                                    

Sınav senesi muhabbeti beni çok sıkıyordu, yoruyordu. Hayatımda genelde ne istediğimi bilmedim.

Annem ya da babam hep benim için en iyisini seçtiklerini bana sunduklarını hatırlattılar. Memnun muydum? Bilmiyorum, işime geliyordu bundan emindim ama.

Odamda hazırlanıyordum. Bizimkilerle akşam caddede kahve içecektik. Babam ciddi bir tavırla odama geldi elinde küçük bir kağıt vardı.

"Nereye kızım? Biraz evde otur biraz ders çalış, soru bak. Okula az kaldı." bayıyordu bu cümleler "Aman baba yaparım onu da. Tatildeyiz daha" dedim bıkkın bir sesle.

Babam benden daha kaygılı daha istekliydi sınav için.

Kağıt uzattı bana "Al bunu. Kartımı da al. Bu kitapları çözerek başla. Ben biraz araştırdım." Upuzun listeydi. Bu kadar emek harcaması güzeldi ama ben henüz istemiyordum bu kadar sorumluluk. Sınav bana uzak geliyordu. Masa başında oturmak, sosyal hayattan kopmak.

"Baba çok şey var burada, gerek yok hepsine bir iki bir şey alırım şimdilik." Bozulmuştu, kağıdı masamın üstüne fırlatır gibi bıraktı.

İlk okulda okumaya sınıfta ilk ben geçmiştim. O yakamıza takılan, alan için gurur verici, henüz yakasına iliştirilmeyen öğrenci için başarısız hissettiren kurdele sınıfta ilk bana verilmişti. Ben alıştırmıştım annemleri başarıya. Efe böyle söylerdi hep. "Bak ama bana, kızım ben 1.sınıfın sonunda artık okuyabiliyorum diye annem babam hatta öğretmenim bile ağlamıştı. Çok şey vaat etmeyeceksin bunlara."

Haklıydı. Lisede de babama notlarım gidecek, veli toplantısında babam utanacak diye çalışmak zorunda kaldım.

Babam ve annem benim için gecelerini gündüzlerine katıyorlardı. Ben başarısız olamazdım. Onların istediğine göre.

Başarılı olmadım ama başarısız da olmadım. Orta kulvarlarda koştum hep. Zaten hepimiz ailemizin bahis oynadığı yarış atlarıydık eğitim hayatında. Ben bu yarışı hep orta kulvarda bitirdim.

Mesela ben Efe ve Aylin ile hep kıyaslandım. Aylin için başarılı olmak, babasından alacağı intikamı olduğu için zorunluluktu. Ben Aylin'in başarısı ile kıyaslandım. Bense Efe'den daha iyiydim. Amcam hep ikimizi yarıştırdı. Biz istemedik. Birimizin galip gelmesi bizi ilgilendirmiyordu.

"Çıkıyorum ben. Görüşürüz sonra."

"Kartımı aldın mı Ahu?"

"Aldım."

Aylin ile evlerimiz çok yakındı. Köşeyi dönsem onlardaydım, Efe az uzaktaydı ama ona sorsanız uzak mesafe arkadaşlığı yaşıyorduk.

Dünyanın en üşengeç insanıdır Efe. Çok sıkıldık gelsene buraya diye aradığımızda eğer istemezse "of çok uzak şimdi kim gelecek ya" derdi. Yalandı. Ama bahanesi hazırdı işte.

Köşeyi dönünce Aylin'i gördüm. O da beni görünce gülmeye çalıştı, pek beceremedi. "Ne oldu sana bir şey mi dedi biri?" "Yok ya nerden çıkardın, yürüyelim mi Efe gelir şimdi?" vardı bir şey. Sonra Efeyi gördük. Sinirli sinirli geldi yanımıza. "Sana ne oldu be?"

"Abimi öldürsem kaç yıl yerim acaba lan?" dedi Efe. Caner abiyle yıldızları sözde hiç barışmadı. Seviyordu biliyorduk ama gizli gizli. "Ne oldu ki adam burada bile değil ne yapmış olabilir?" dedi Aylin merakla.

"Ah Aylin'im ah, Korkmaz ailesi böyledir, uzaktan da deli eder adamı. Tek telefonla."

"Ne dedi ki?" alışkındım abi kardeş kavgasına sayelerinde. Bu telefonda deli etmelere de. "Gelmeyecekmiş, staj mı yapıyormuş iş mi bulmuş ne. Babamlar da bana patladı onun yüzünden. Abi bir anda kendimi sınav salonunda buldum konu hemen oraya geldi. Babam öyle bir abarttı ki."

MEVSİMLER GEÇERKENHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin