1: the way that i love you

1.5K 65 9
                                    

the way that i love you,
is my breath.

Ölümden ne için korkar insan, yaşamayı çok sevdiğinden mi yoksa öteki türlüsünü bilmediğinden mi? Yaşama tutunmaya çalışan onca insan, bilinmezden ötürü kaçar aslında. Tutunmaya çalışır, elleri kayar, çığlık atar fakat o uçurum onun evidir. Canını da en çok bu yakar. Ne kadar çabalarsa çabalasın en nihayetinde döneceği yer evi, bir uçurumun kenarıdır. Ölüm daima bir adım ötededir. Elleri bir gün tüm o çırpınışlarına rağmen kayacak ve karanlığa karışacaktır.

Ben kitabımın sonunu biliyordum.

Bu sebeptendir ki yaşamaktan hiç zevk alamıyordum.

"Bir bardak daha koysana."

Dizlerimi karnıma çektim ve kollarımla onları sarmalayıp kendimi dalga seslerine verdim. Huzurlu olurum sanmıştım oysa içimde bir his gittikçe büyüyor, kalbimi sıkıştırıyordu.

"Daha fazla içmemelisin." Ters bir bakış attığımda Jennie dudaklarını birbirine bastırdı ve karton bardağa vodka doldurdu. "Bu sondu haberin olsun."

Bardağı diktim ve birkaç saniyeliğine gözlerimi yumup acı tadın geçmesini bekledim. Alkol aldığında saf bir mutluluk sarması gerekmez miydi insanı, bazı zamanlardaysa gözyaşlarını dökmesi gerekirdi. Bende bir şeyler yanlış işliyordu galiba. Ayağa kalktım ve kot şortumu ellerimle silkeledim. Biraz nefes almam gerekiyordu.

"Nereye?" Lalisa yaslandığı duvardan doğruldu ve karanlıkta parlayan gözlerle bana baktı. Benim aksime oldukça neşeliydi, öyle de olmalıydı zaten. Uzun zamandır hoşlandığı çocukla sevgili olmuşlardı. Hayat bazılarımız için iyi işliyordu en azından.

"Biraz dolaşacağım buralarda. Otur otur içim daraldı."

"Saat gece 4 olmak üzere Chae. Otur oturduğun yerde." Jennie aksi bir şekilde konuştuğunda ona kızamadım. Beni umursadığının farkındaydım.

"Bence onun derdi başka. Jungkook ilerideki kafede bir partide şuan."

"Bu gecenin 4'ü olduğu gerçeğini değiştirmiyor. Birimiz gelelim seninle." Lalisa benimle gelmek için ayağa kalkıyordu ki omuzlarından tutup geri oturmasını sağladım. Çakırkeyif olduğundan karşı koyamamış ve uslu bir şekilde çökmüştü. "Love uyanıktı hala, onu alır giderim. Koskoca dobermana bulaşmaya götü yemez kimsenin."

"Tamam o zaman." Jennie isteksizce mırıldandı ve ayak parmaklarını kuma gömdü.

Kendimi arkamızda duran eve attım ve bir süre Love'ı sevdim. Tasmasını takıp dışarı çıktığımızda benim yavaş adımlarıma karşın o oldukça hareketliydi. Bir köpek bile olsan gecenin dördünde bu kadar enerjik olmamalıydın.

Bomboş caddede yalnızca ikimiz vardık ancak korkmuyordum. Her zaman olduğu gibi yine başım sıkışana kadar pervasız davranıyordum.

Issız gecede yayılan müzik sesi ile adımlarımı hızlandırdım. Aptalca olsa da onu görebilme ihtimalim içimde bir şeylerin titremesine sebebiyet veriyordu. Daha geçen gün uzaktan da olsa onu görmüştüm ama merak etmeye başlamıştım bile. Saçları hala uzun muydu yoksa ani bir kararla kesmiş miydi, kirli sakalını bırakmış mıydı yoksa traş etmiş miydi, her zamanki gibi siyah mı giyiyordu yoksa o çok sevdiğim ince beyaz tişörtünü giyip vücudunu gözler önüne mi seriyordu? Tüm bu soruları zihnimde geçirirken varmıştım bile. Ve o kapının önünde tek başına sigara içiyordu.

Sigarasını yere fırlattı ve topukları üzerinde arkasına döndü. Fakat içeriye giremedi.

Love Jungkook'u tanıdı ve ben ne olduğunu anlayamadan ona koşmaya başladı. Düşüp rezil olmamak için tasmayı bıraktım ancak deli gibi koşan köpeğe yetişeyim derken düşmek üzereydim. Ben dengemi korumaya çalışırken Jungkook Love'a sarıldı ve bakışlarını bana çevirdi. Az önceki dalgın halinin aksine neşesi yerine gelmiş gibiydi. Gülümsememek için kendimi zor tutuyordum.

"Selam."

Beyaz giyiyordu.

"Selam, kusura bakma aniden koşmaya başlayınca tutamadım."

Yere çöktü ve köpeğin başına bir öpücük kondurdu. Bunu yaparken tişörtü gerilmişti ve kol kasları belirginleşmişti. "Sorun değil. Lalisa'nın burada olduğunu bilmiyordum. İkinizi buraya ne attı?"

"Kızlarla sahilde..." Telefonunun zil sesi cümlemi böldüğünde işaret parmağını kaldırıp bir dakika dercesine dudaklarını bastırdı ve aramayı açtı.

"İki dakika sigara içmeye de mi çıkamayacağız be kızım ya. Tamam geliyorum baş belası, tamam."

Aramayı sonlandırdığında kimle konuştuğunu tahmin etmesi güç değildi. Jungkook'un tek bir baş belası vardı, Yura. Çocukluk arkadaşı mı yoksa aşkı mı demeliydim karar veremiyordum.

"İyi geceler, Chaeyoung'tu değil mi?" Yuh.

"İyi geceler Jungkook."

Love'ın tasmasını geri takıp sahilin kızlarla oturduğumuz kısmına yürürken yenilgiyle omuzlarımı düşürdüm. Dört yaz tanışmamızın, yedi yaz ve yedi kış benim onu tanımamın üzerinden geçmişti. Fakat hala ismimi hatırlayamıyordu.

"En azından ilk sefer olduğu gibi acıtmıyor." Dudağımı büküp yanımda yürüyen dobermanın başını okşadım ve karanlık caddede ilerlemeye devam ettim.

Yeteri kadar nefes almıştım.

first loveHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin