15: standing in front of a fate

489 45 8
                                    

standing in front of a fate
that have already past.

Zaman. Anlamını uzunca bir süre fark edemediğim o hediye. Sorgusuz sualsiz elime tutuşturulan fakat kıymeti benden büyük olan o hediye. Zaman her şey ancak hiç kimse, zamanın ipleri elinde ancak kontrolü tanrının elinde. Zaman bir döngü. Nereye gidersen git kaçamayacağın bir döngü. Annenin sıcak gerdanı, sana kol kanat geren aşığın, yatağının altı; hiçbiri kurtaramaz seni. Eğer zamanı geldiyse bir şeylerin, teker teker kaybolur hepsi.

Temmuz sonu, ağustos başı.

Bitmesine çok az kaldı.

"Pembe mi yeşil mi?"

Kucağımdaki meyve tabağını koltuğa bıraktım ve Lalisa'nın bedenini uzunca süzdüm. "Beyaz."

"Ya, Park Chaeyoung! Beyaz bir seçenek bile değil." O olduğu yerde tepinirken ciddi kalmak güçtü. Akşamki bilmem ne festivalinde Yugyeom ona bir hediye vereceğini söylemiş ve belayı üstüme salıp gitmişti. Temiz bir dayağı hak ediyordu.

Dolabımdaki kıyafetleri kurcalarken aklımda olan beyaz düşük kol elbiseyi bulmamla birlikte gülümsedim ve Lalisa'nın üstüne fırlattım. "Gerçekten harika bir arkadaşım." Ananaslardan birini ağzıma atarken onun üzerinde nasıl duracağını hayal edebiliyordum. "Bacak boyun benimkinden uzun olduğundan sana çok yakışacak."

"Aman da aman benim Chaengie'm bana elbisesini de mi verirmiş." Parmakları karnımı bulurken koltukta sağa sola savrulup elinden kurtulmaya çalışıyordum ancak o gıdıklamayı hiçbir şekilde bırakmıyordu. "Ya ölmek mi istiyorsun! Bırak beni be." Kahkaha atarken kendimi yerde bulmamla karşımdaki sarışına küfürler etmeye başladım.

"Bir kere sevdiğimden değil, Yugyeom'la evlen de kurtulayım diye süslüyorum seni. Haberin olsun. Utanmasam hediye paketine sarıp kapısına bırakacağım."

Kucağındaki elbiseyle birlikte kapıyı araladı. "Ben de seni çok seviyorum aşkım."

Oversize siyah bir tişörtü elbise gibi giyip beyaz converselerimi ayağıma geçirdim ve diğerlerinin yanına indim. Jennie ve Jisoo mutfakta bir şeyler atıştırıyordu.

"Hani bana?" Jennie kurabiyelerden birini uzattığında beklemeden kaptım.

Tatilde uyku düzenimiz gibi yeme düzenimiz de alt üst olmuştu.

Lalisa ona verdiğim elbiseyi giymiş bir şekilde aşağı indiğinde evden çıktık. Gökyüzü tatlı bir turuncu rengine boyanmıştı ve sokaklar hareketli şarkılarla inliyordu. Dışarıdan bakıldığında o kadar güzeldi bir resimdi ki, sadece bir ressam olmayı diledim. Tüm bu yaşananlar benim kağıda döktüğüm bir avuç boya ve duygudan ibaret olsa her şey daha basit olurdu.

Bir kafenin dışarıya atılan masalarından birinde oturanları gördüğümüzde birer sandalye çektik ve yanlarına oturduk. O da oradaydı fakat bir yabancıydı artık.

Zaman oyununu oynamış, her şey başa dönmüştü.

Bir elim kolyeme gitti, içerisinde onun annesinin kolyesini taşıyan kolyeme.

Tıpkı diğer günler olduğu gibi bugün de yüzüme bakmıyordu. Cevaplardan vazgeçmişti. Bir yanım bencilce vazgeçmemiş olmasını dilerken diğer yanım onun bu tavrından memnundu. Mantığımla duygularım bir savaş içerisindeydi ve bir araya geldikleri nokta onun mutluluğuydu.

Masadaki sohbete dahil olmak istemediğimi fark ettiğimde biraz yalnız kalabilmek için kafenin tuvaletine girdim. Son zamanlarda kalabalık ortamlarda bulunmaktan hoşlanmıyor ancak kızları kırmak istemediğimden gittikleri her yere peşlerinden gidiyordum. Sonuç da buydu işte. Her seferinde bir tuvalete kaçıyor ya da hasta hissettiğim bahanesiyle erkenden eve dönüyordum.

Islattığım ellerimi boynumda gezdirdim ve biraz serinlemeye çalıştım fakat faydasızdı. O fırtınalı havalar yerini çekilmez sıcağa bırakmıştı.

Tuvaletten çıkacakken gelen adım sesleriyle birlikte duraksadım.

"Ya beni bi dinler misin Jungkook? Bu kadar fevri davranma." Konuşan kadının sesi tanıdıktı.

"Kaç defa anlat dedim anlatmadın, şimdi mi aklın başına geldi Yura?"

Adım sesleri durdu, ardından bir takırtı duyuldu. Yura bir süre sonra nefes nefese konuştuğunda gerginliğim mideme vurmaya başladı. "Kıskandım. Chaeyoung'u kıskandım." dedi.

"Neden?" Kızgındı.

"Senden hoşlanıyor."

"Bu bir şeyi değiştirmediği gibi aradığım cevapları da vermiyor bana Yura." Homurtu gibi çıkan sesiyle birlike dengemi korumam için duvardan destek almam gerekti.

"Biliyordun değil mi? Bir süredir farkındaydın senden hoşlandığının."

Yura'nın sesi titriyordu.

"Evet."

"Peki sen-"

"Hayır."

first loveHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin