10: what i am to you

520 59 4
                                    

what i am to you,
is not what you mean to me.

"Genç yaşımda dağ başlarında ölüp gideceğim galiba."

Lisa kendini dramatik bir şekilde sevgilisinin kollarına bırakırken Yugyeom'un surat ifadesi oldukça komik gözüküyordu. Belinden tutup onu doğrultmaya çalışıyordu ancak Lalisa inadına kendini daha da bırakıyordu.

Dağın tepesindeki şelaleye gelmek hangi akıllının fikriydi? Arabalar bir noktadan sonrasını gidemediğinden yaklaşık bir saattir yürüyorduk.

"Geldik sayılır sabret biraz." Jennie adımlarını hızlandırırken peşinden koşmam gerekti. Benim bacaklarım daha uzundu ama nasıl beceriyorsa benden daha hızlı hareket ediyordu.

Namjoon ve Hoseok yokuşun sonundaydı ve bize acele etmemizi işaret ediyordu. Neredeyse tüm bira ve vodka şişelerini onlar taşıyordu ancak yine de bizden önce varmışlardı. Tabi Namjoon o cüsseyle istese beni de iki dakikada tepeye taşıyabilirdi bu yüzden pek şaşırmamak gerekiyordu.

Jungkook onların yanına vardığında bakışları bir noktaya kitlendi ve gülümsedi. Keşke bu kadar güzel gülümsemeseydi.

Nihayet Jennie'yle tepeye vardığımızda neye böyle güzel güldüğünü anlamıştım. Tıpkı geçen sene olduğu gibi bu sene de tüm o beton dünyadan sıyrılmıştı. Genişçe bir gölet ve ardında kalan şelale, şu hayatta güzelliğini Jungkook'la yarıştırabileceğim tek yerdi sanırım burası.

Jisoo ve Jennie üzerlerindekileri çıkarıp doğrudan suya girerken ben çantamdan bir örtü çıkartıp toprak zemine serdim. Taehyung da kızların peşinden suya dalarken Namjoon yanıma oturmuş ve sıcaktan dolayı ılıklaşan biraları postacı çantasından çıkarıyordu. "Yanında hiç poşet var mı?"

Başını sallayıp postacı çantasından şeffaf bir poşet çıkardı. "Jungkook, şuralardan bir yerden büyük bir taş bulabilir misin?"

O öpücükten sonra onunla olan ilk konuşmamızdı bu.

Bir cevap vermek yerine başını salladı ve ağaçların arasına bakınmaya başladı.

"Biraları suya mı koyacaksın?"

Dilimi damağıma vurup baş parmağımı kaldırdım. "Aynen öyle."

Hoseok bir anda arkamdan geldi ve kolunu omzuma atıp yanıma oturdu.

"Burada en azından birimizin kafası çalışıyor. Sıcak sıcak içeceğiz şu boku diye korkmuştum." Ona gülümserken Jungkook'un getirdiği taşı ve biraları poşetin içine koydum. Hoseok ise yanağımdan makas alıp ayağa kalktı ve poşeti sığ kısma bıraktı. Fakat o geri dönemeden Taehyung avına yaklaşmış ve onu kolundan tutup suya çekmişti. İkisi kavga ederken bir sonraki suya çekilen kişi olmamak için hızlıca tişörtümü ve şortumu çıkardım.

Ben suya bir ayağımı sokarken Jungkook da tişörtünü fırlatmış, yanıma gelmişti.

Diğerlerine seslendim. "Arada kontrol edin suda kaybolmasın." Az para vermemiştik sonuç olarak.

Tüm bedenimi suya bırakıp birkaç kulaç attıktan sonra soğuktan titremeye başladım. Tüm bu güzelliğine karşın o kadar soğuktu ki bedenimde kesikler açılıyormuş gibi hissediyordum.

Bir şey bacaklarımı sıyırıp geçtiğinde neredeyse çığlık atacaktım. Ancak o şey, Jungkook'tu. Sudan çıktı ve karşıma geçip saçlarını salladı. Su tanelerinin gözüme girmemesi için ellerimi kaldırıp siper etmem gerekmişti. "Ya napıyorsun sen?"

Sinirle konuştuğumda küçük bir kahkaha attı. Galiba kızarmıştım.

"Gülüyor birde." Üstüne su sıçratmaya başladığımda önce sağa sola kaçınmaya çalıştı ancak işe yaramadığını anladığında suyun içine dalıp kayboldu.

Bir anda sırtımda hissettiğim eller ile neredeyse küçük dilimi yutacaktım.

Üzerime ağırlığını bırakmasıyla çığlığı basıp suya gömüldüm ama ben daha ne olduğunu anlayamadan bir kol beni sudan çekip çıkardı. Bedeni bedenime çok yakındı. Sırılsıklamdık. Bir eli belimden tutup batmayayım diye beni tutarken diğer eli yüzüme yapışan sarı saçları çekti. Yuttuğum sular yüzünden bir süre öksürdüm.

"İyi misin?"

Biliyorum öyle söylememem gerekirdi belki. İlk o yokmuş gibi davranmıştı sonuçta. Ama dayanamadım işte, olmayınca da olmuyordu. Bu ağız nasıl susulacağını bilmiyordu.

"Bazen iyiyim." O gece verdiğim cevabı verdiğimde bana gülümsedi ve başını eğdi. Ama bir şey söylemedi.

Bu kadardı işte.

Onun benim için ne ifade ettiği ve benim onun için ne ifade ettiğim, bu kadardı.

Kıyıya yüzmek için suya daldım ve gözlerimi açtım, tatlı su olduğu için yakmıyordu canımı. Yanımdan bir karaltı hızla geçti. Ben kendimi taşın üzerine henüz yeni atarken suyun altındaki karaltı dışarıya çıkmış, diğerlerinin yanına gidiyordu. Bir süre bacaklarım suyun içerisindeyken onu izledim. Altındaki şort dışında hiçbir şey yoktu üzerinde. Seneler benim için öylece geçip giderken o hayatına bir şeyler katmıştı. İlk tanıştığımız zamanın aksine bedenine iyi davranmıştı. Eskiden yaralar vardı her yerinde, şimdi dövmeler.

Lisa yüzerek yanıma geldi ve başını dizime yasladı. "Biraz daha öyle hülyalı bakarsan aşıksın sanacak haberin olsun."

first loveDonde viven las historias. Descúbrelo ahora