21: we walked into the night

387 43 1
                                    

we walked into the night,
am i to bid you farewell?

Ben hep kaçmak isterdim. Okulun ilk gününden, sevdiğim insanların ölümünden, beklenti dolu gözlerden kaçmak isterdim. Ben annemden de kaçmak isterdim, babamdan da. Onların hayal kırıklığından kaçmak isterdim. En çok bana baktıklarında ablamı görüp hüzünlenmelerinden kaçmak isterdim. Fakat ne kadar uzaklaşırsam uzaklaşayım ben hep evime dönerdim. Belki rüyalarımda belki gerçekliğimde. Ancak ben evime, odama, ablama ve sevgilime hep dönerdim. Çünkü ben ne zaman onları düşünsem güvende hissederdim.

Hayır.

Ben gideceğim. Ben kaçacağım. Ben dönmeyeceğim bir daha. Mutlu olacağım.

Yalan.

O kadar kolaydı ki söylemesi.

Zor olan inanmasıydı.

Masaya oturduğumdan beridir çekmemişti bakışlarını üzerimden. O çekmedikçe ben daha çok kaçırmıştım gözlerimi onunkilerden. Sanki baksam kaçamazdım. Tutardı beni ellerimden, farkına bile varmadan. Nihayet sabrım tükendiğinde bardağımda kalan son vodka yudumlarını da mideme gönderip telefonumu elime aldım.

Rosie Park
Beni kurtarmak isteyecebileceğin fikrine kapıldım

Bir süre geri dönmesini bekledikten sonra yaptığım aptallıktan dolayı kendime sinirlendim. Arkadaşlarıyla gelmiş olmalıydı ve ben ona yine bencilce davranmıştım. Alt dudağımı dişlerim arasına alıp ezdim. Oysa gitmeden önce onunla işleri düzeltmek istiyordum. Şımarık biri olduğumu düşünüyor olmalıydı.

"Merhaba, Rosie'yi bu gecelik sizden çalabilir miyim acaba?"

Geldi.

Kısa bir süre önce masaya sabitlenmiş olan bakışları yanıbaşımda dikilen sarışına kaymıştı. Kaşları hafifçe çatılmış, dudakları bir şey söyleyecekmiş gibi aralanmıştı.

Ayağa kalkıp Jimin'in koluna girdim ve kızlara gülümsedim. "Bir ara tekrarlarız bu geceyi, telafi ederim." Sonra yanımdaki adamı çekiştirerek pub'dan çıktım. İçerisinin aksine oldukça sessizdi sokak. Hafif bir esinti vardı ve içerideki o yoğunluktan sonra bana yaşadığımı hissettirmişti adeta.

"Teşekkür ederim."

Kolunda duran elimin üzerine elini koydu. Sıcaktı. "Teşekkür etme. Sadece bir an seni kurtarmak isteyebileceğim fikrine kapıldım." Güldüm.

Kolundan ayrılıp karşısına geçtim ve ona gerçekten gülümsedim. "Eve gitsem iyi olacak sanırım, sen içeri dönebilirsin. Ben bizimkilere bir şeyler uydururum."

"Benim daha iyi bir fikrim var. Yoongi'ye mesaj atarım. Bana gider götü başı dağıtırız."

Teklifini kabul edecektim ki bir kapının sertçe kapanma sesi sessiz sokakta yankılandı. Şokla arkamı döndüğümdeyse onu gördüm.

"Arkadaşlarının yanından çaldığın her kızı evine çağırıyor musun yoksa Rosie'ye özel mi?"

İstemsizce Jimin'in önüne geçerken sorgularcasına baktım karşımdaki adama. Göğsü hiddetle kalkıp inerken sıcak nefesi havada buhar oluşturuyordu. Neden? Pek çok kelimeyle tamamlanabilirdi ancak hiçbiri onun iki dudağı arasından çıkacaklar kadar etkili olamazdı. Sarışın sıcak nefesini boynuma verirken fısıldayarak sordu. "Jungkook mu?" Bir adım öne kayıp uzaklaşırken mırıldandım. "Hıhm."

Fakat o da benimle birlikte bir adım attı ve elini koluma yerleştirdi. "Tam olarak hangi kısmı seni rahatsız etti emin olamadım. Arkadaşını eve atıyor oluşum mu yoksa o arkadaşın Chaeyoung oluşu mu?"

Cevap verirken pek düşünmedi. "İkisi de." Ardından parmakları bileğime dolandı ve yanına çekti. "Konuşmamız gerek." Artık ona değil bana bakıyordu. Hayır demek istedim. Ancak sona geldiğimizin en az onun kadar ben de farkındaydım.

"Daha sonra konuşuruz..." Bileğimdeki parmakları gevşerken elimi çektim ve kollarımı birbirine doladım. "...Jimin. Sana mesaj atarım."

"Hay hay, öyle diyorsan öyle olsun." Jungkook bakışlarını benden çekmezken Jimin bıyık altından güldü ve içeriye döndü.

"Gitmeyeceksin değil mi?" Gideceğim.

"Hayır. Konuşacağız."

"Konuşacağız."

Fakat bu benim sana son vedam olacak.

first loveWhere stories live. Discover now