11: there is nothing to be done

499 53 8
                                    

there is nothing to be done,
please do not try to speak.

İyi şeylerden korkmayı öğrendiğimde henüz çok küçüktüm ben. İyi bir lise kazanmıştım, Alice de deneme sınavlarından güzel sonuçlar alıyordu. Ben mutluydum. O kadar mutluydum ki yaşamayı seviyordum, o kadar mutluydum ki hayallerim vardı hatta. Ama mutluluğum uzun sürmemiş, benim ablam o üniversite sınavına hiçbir zaman girememişti. Onu kaybettiğimizde annem söylemişti iyi şeylerin uzun sürme gibi bir huyu olmadığını. O zamanlar henüz çok küçüktüm ben. Hiç büyümemiş olmayı dilerdim.

Birkaç dakika önce Yura ve Eunwoo gelmişti. Onlara haber verildiğinden bihaberdim, bilseydim de gelmezdim.

"Hadi ben hiç oynayalım."

Geldiği gibi Jungkook'la birlikte suya giren Yura, Hoseok'un yanına oturdu ve ellerini birbirine vurdu. "Tam da sıkılmaya başlamıştım. Harika bir fikir." Daha geleli birkaç dakika oluyordu?

Diğerleri de geldiğinde bir halka şeklinde dizildik ve Namjoon'un vodkaları doldurmasını beklemeye başladık. Yura ve Jungkook tam karşımda, dipdibe oturuyordu. Benimse solumda Jennie oturuyorken sağıma Eunwoo geçmişti. Kalkıp gitmemek için zor duruyordum.

Bardakların hepsi dolduğunda Yura bir elini Jungkook'un çıplak baldırına koydu ve sıktı. "O zaman ben başlıyorum, saat yönünde gider." Bakışlarını bizde dolaştırırken bana küçük bir gülümseme bahşetti. "Kolaydan başlayalım bakalım. Ben hiç sahte kimlik kullanmadım."

Jennie, ben ve Taehyung birer shot attık.

Lalisa şokla bize bakarken elinin tersini alnına bastırdı ve Yugyeom'un üzerine yığıldı. "Bensiz gecelere mi akıyordunuz gerçekten, size inanamıyorum."

Jennie hemen savunmaya geçti ve ellerini havaya kaldırdı. "Lisedeydik, hızlı zamanlarımızdı." Hatırlamak bile istemiyordum. Aklıma dolan anılar ile birlikte yüzümü buruşturdum ve bir elimden destek alıp belimi geriye attım. "Bunağın teki bir şeyler ısmarlamak istediğini söylediğinde koşarak kaçmıştık. Sahte kimlik kullandığımız ilk ve son gündü."

Yura abartılı bir şekilde güldü ve başını Jungkook'un çıplak omzuna yasladı.

Tanrım sabır ver.

"Ben hiç çıplak denize girmedim."

Hoseok'un cümlesiyle birlikte Lalisa ve Yugyeom birer shot attı. Bu sefer şok olma sırası bendeydi. Lalisa "Sormayın söylemem." dedi ve kızaran yanaklarına avuç içlerini bastırdı. Kahkaha atmamak için kendimi zor tutuyordum.

Sıra bana gelene kadar iki shot daha atmam gerekti ve biraz başım dönüyordu. Ayrıca hiç olmaması gereken bir şey olmuş, alkol bana ekstra bir kişilik özelliği kazandırmıştı. Pervasızlık.

"Ben hiç aldatmadım." dedim.

Keşke demeseydim.

Taehyung ıslık çalarken Yura kaşlarını kaldırdı ve doğrudan bana baktı. O boğucu sessizliği Lalisa'nın kıkırtısı doldurduğunda bile kimse shot atmadı. Yüzünde bir gülümseme yeşermişti. O gülümsemeyi dağıtabilmeyi çok isterdim.

Jungkook'un bana baktığını fark ettiğimde başımı ona çevirmekte güçlük çektim. Çenesi kasılmış, yüzü ifadesiz bir hal almıştı. Benim yüzümden. Sıra ona geldiğinde pas geçti ve bir shot attı. Şimdi en başa dönmüştük. Yura, Jungkook'a gülümseyip kulağına bir şeyler fısıldarken bile biz birbirimize bakıyorduk. Ve onun kaşları duyduklarıyla çatılırken öylesine gergin hissediyordum ki kendimi, damarlarımdaki kanın akışını hissedebiliyordum.

"Ben hiç ameliyat olmadım." dedi.

Tıpkı benim Jungkook'tan ayırmadığım gibi o da bunu söylerken bakışlarını bir saniye olsun benden ayırmamıştı. Yura hatırlıyordu; beni, ablamı, en büyük pişmanlığımı ve yetersizliğimi. Sadece ben shot attım. Elim o kadar hızlı gitti ki bardağa kimse fark etmedi titrediğini.

Jennie bir elini belime koydu ve beni rahatlatmak için parmaklarıyla çıplak tenime masaj yaptı. Oysa ben yanıyordum. Öfke ve alkol kesinlikle iyi bir ikili değildi.

"Geçmiş olsun canım, ne ameliyatıydı bu arada?" Kaşları kalkık, dudakları büküktü. Biliyordu işte. Bal gibi biliyordu. Oysa bilmemesi gerekiyordu. Ben anlatmamıştım ki ona yaşananları. O anlatmıştı.

"Seni ilgilendirseydi haberin olurdu, Yura."

Şimdi var olan Jungkook'a kızamıyordum ben. Beni hatırlamamasına, bir yabancıymışım gibi davranmasına kızamıyordum. Kıyamıyordum ona o hastanedeki çocuğun hatrına. Ama o kıyıyordu. Belki şimdi hatırlamıyordu ama o beni tanırken bile kıymıştı bana. Yalan söylemişti, kimseye söylemem demişti. Yalancı.

Güçlükle yerimde doğruldum ve diğerlerinin söylediklerine aldırmadan suya bıraktım kendimi. Elimi kestiğimde ablam su iyileştirir demiş, suya tutmuştu. Peki şimdi dikiş izlerini de iyileştirir miydi o su, ya kalbimdeki yaraları? Yalancı.

Ablam da bana yalan söylemişti.

Gitmem demişti.

Diğerlerinden uzaklaşmak için şelaleye biraz daha yaklaştım. Derdindi ama korkamıyordum ben. Ne de olsa ablam su iyileştirir demişti değil mi? Belki haklıydı.

"Chaeyoung, dur."

Arkamdan gelen sesle birlikte kulaç atmayı bıraktım ve bedenimi ona döndürdüm. Göğüs kafesi hızla kalkıp iniyordu. Sinirli miydi yoksa endişeli mi kestiremiyordum. Artık fark etmezdi zaten. Artık bir önemi yoktu.

"Sorun ne?"

Yavaşça bana yaklaştı ve bir kolunu belime dolayıp beni derinliklerden uzaklaştırdı. Daha sığ bir yere geldiğimizde ayaklarım yere değiyordu ancak o kolunu belimden ayırmamıştı, kaçarmışım gibi. Belki kaçardım. Kafam karışıktı.

Diğerleri şelaleden diğer tarafında kalmıştı. Şimdi sadece ikimiz vardık.

"Fazla tepki vermiyor musun?" Sesi biraz bıkkın çıktığında ona inanamaz bir halde kaşlarımı kaldırdım.

"Eğer Yura o an ben hiç annemi kaybetmedim deseydi Jungkook, ne hissederdin?" Kaşları çatıldı ve bedenini benden uzaklaştırdı. Pot kırmıştım. Ancak bir önemi yoktu. Artık yoktu.

"Yura beni tanıyor ve o böyle bir şey söylemez. Seni tanımıyor bile. Nereden bilelim biz senin böyle bir cümleden sinir krizi geçireceğini, kalkıp gideceğini? Ve sen annemi kaybettiğimi nereden biliyorsun Chaeyoung? Hay kafayı yiyeceğim ya, çoluk çocukla uğraşıyoruz bildiğin!"

"Yura beni tanıyor Jungkook." Dolan gözlerimi kırpıştırdım. "Sen de tanıyorsun."

"Tanısam, hatırlardım." derken buna kendi de inanmak ister gibi bir hali vardı.

Belki de ben bir şeyleri görmek istediğim gibi görüyordum. Bilmiyorum. 

Hatırlardım.

Hatırlamadın.

Bedeninin dibine girdim ve elini tuttum. Hiçbir şey söylemiyordu. Gözleri yüzümde dolaşırken bir şeyler arıyordu, tanıdık bir şeyler. Ben onun elini bikinimin içerisine sokarken geri çekmeye çalıştı ancak tırnaklarımı bileğine batırmam ile pes etti.

Parmakları kasığımdaki dikiş izine dokunduğunda ise kaşları çatıldı.

Bir adım geri çekildi.

"Sen-"

"Bir önemi yok."

first loveHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin