2: don't hold yourself like that

745 58 29
                                    

don't hold yourself like that,
cause you'll hurt your hearth
and i can't stand it.

Zihnimde depremler oluyordu. Yıllar öncesinde susmayı öğrenen o volkan şimdi alevlerini kusmamak için beni yıkıyordu. Ben hep susmuştum, hep kapamıştım gözlerimi ama şimdi o kadar zor geliyordu ki. Artık yorulmuştum tepkisizlikten. Bağırmak, çağırmak, ağlamak istiyordum. Ama bazen bazı şeylere geç kaldığında, her ne kadar sesini duyurmak için çabalasan da suyun altından çıkamazdın. Dalgalar yutardı sesini.

Lalisa sıra ona geldiğinde oldukça dikkatli bir biçimde bilardo topuna vurdu ve birkaç topun deliklere düşmesi ile sevinç çığlığı attı. Yeni sevgilisi de fırsattan istifade onu kucaklamış ve çevresinde döndürmeye başlamıştı.

Telefonumdan saate baktım ve huzursuzca arkama yaslandım. Eve sabahın altısında girmemize rağmen on birde kaldırılmış ve bu kafeye sürüklenmiştik, Lisa'nın sevgilisiyle bilardo oynaması için. "Hay bilardo topları düşsün başına Lisa ya."

Yanımda oturan Jisoo halime güldü. O da en az benim kadar uykusuzdu yine de belli etmemeyi başarıyordu. Jennie, Lalisa'nın tüm o çığırtkanlığına rağmen evde kalmanın bir yolunu bulmuş ve uykusuna devam etmişti. Tostumdan büyükçe bir ısırık alıp Yura'nın oturduğu yere gözlerimi diktim. Karşısında oturan yakışıklı çocukla kahvaltı ediyor, bir yandan da flörtleşiyordu. Masanın üzerinden ellerini birleştirmeleriyle sabır çektim ve başka bir tarafa bakışlarımı çevirdim. Jungkook görse çok üzülürdü, biliyordum. Ama belli etmemek için elinden geleni de yapardı, onu da biliyordum.

Ben ise onun haline mi kendi halime mi üzüleceğimi şaşırmıştım. Acınası bir haldeydim ve o kızın saçlarını her an parmaklarıma dolayıp kafasını duvarlara çarpabilirdim.

"Bir gün elimde kalacak yemin ediyorum. Bu ne pişkinlik ya!" Lalisa masadaki sandalyelerden birini çekti ve ters bir biçimde oturdu. Konuşurken özellikle sesini yükseltmişti ki o duyabilsin. Ama üzerindeki çiçekli beyaz elbiseyle kafede adeta parlayan genç kadın Lisa'yı duymadı ya da duymazdan geldi ve karşısındaki adamla sohbetine devam etti.

Lalisa'nın ailesinin Jeju'daki tatil evlerindeydik. Tayland'dan Kore'ye gidip gelmesini zahmetli buldukları için evi kullanmıyorlardı ve Lisa fırsattan istifade edip her yaz bizi buraya peşinden getiriyordu. Jungkook ile de ilk burada tanışmışlardı, çocukluk arkadaşı sayılabilirlerdi ancak iletişimleri eskisi kadar kuvvetli değildi. Jungkook'un hayatına aldığı genç kadın ile tüm düzenini değiştirmesinden sonra arkadaş gruplarında problemler çıkmaya başlamıştı. Değmezdi fakat o herif bunu göremeyecek kadar kördü.

Bazı zamanlar onu tokatlayıp kendine getirmek istiyordum.

Nihayet Lalisa'nın garson sevgilisini bırakıp kafeden çıkabildiğimizde yolun karşısından gelenleri görmem ile donakaldım. Jisoo ise bu halimi fark edip bir elini belime attı ve yürümeme yardım etti.

Ancak benim zihnimde yalnızca tek bir şey dönüp dolaşıyordu.

"Naber?"

Aşk aptallıktı.

Başka hiçbir şey değil.

"İyidir de hayırdır gelir miydin sen bu kafeye?" Taehyung ellerini şortunun cebine soktu ve kaşları çatıp başını sağa eğdi.

"Sevgili yaptım canım, sevgili. Tabi sen pek anlamazsın bu işlerden. Malum tek gecelik ilişkilerinden memlekette sevgili olacak kız kalmadı."

İkisi tartışmaya devam ederken Jungkook'un bakışlarını üzerimde hissetmem ile avuç içlerim terlemeye başladı. Üzerimdeki elbiseye avuçlarımı bastırdım ve bakışlarımı onun dışında herkeste gezdirdim. Bugün dört kişilerdi. Jungkook, Taehyung, Hoseok ve Namjoon.

"Eve dönerken Love sorun çıkarmamıştır umarım, Chaeyoung?"

İsmimi duyana kadar sorusunu bana yönelttiğinin farkına varmamıştım. Bunu daha önce hiç yapmamıştı çünkü. Varlığımı hep es geçmişti. Dayanamayıp ona baktığımda içten içe bir iddiayı kaybetmiş gibiydim. Yine çok güzeldi. Koyu kahve saçları alnına dökülüyor, küpeleri esen rüzgarla titriyordu. Bugün hava biraz soğuktu. Üzerindeki kahverengi sweatshirt ile üşümeyeceğini bilmek içimi rahatlatmıştı. Keşke şort yerine eşofman giyseydi de rüzgar bacaklarını sıyırıp geçmeseydi.

Tanrım bana yardım et, ne ara bu kadar düşünür olmuştum onu?

"O çoğu zaman uyumlu bir köpek. Dün seni uzun zaman sonra gördüğü için heyecanlanmış olmalı."

"Anladım." Dudaklarını birbirine bastırdığında beni ortaya çıktı ve o çok tatlı gözüküyordu. Bir sapık gibi onu incelemeye devam etmemek için başımı çevirdim fakat belki de onu izlemeye devam etsem daha iyiydi.

Yura ve erkek arkadaşı kafeden el ele çıkıyordu. Rüzgarda eteği uçuşurken genç kadın ayak parmakları üzerinde yükseldi ve dudaklarını adamın dudaklarına bastırdı.

Başımı geri ona çevirdiğimde alt dudağının titrediğini fark ettim. Diğerleri de olanların farkında mı diye baktığımda onların birbirleriyle sohbet ettiğini ve yalnızca Jungkook'la benim Yura'yı gördüğümüzün farkına vardım. Titreyen dudağını dişleri arasına aldı ve ezdi.

Yine kendini tutuyordu.

O bir aptaldı.

Ve ben onu her bu halde gördüğümde ağlayacakmış gibi hissediyordum.

Çünkü biz birbirimize bazı konularda çok fazla benziyorduk.

first loveWhere stories live. Discover now