17: please fill my heart

495 53 2
                                    

please fill my heart
and ease my mind.
because i don't want to leave you behind.

Her şey karmakarışıktı, tıpkı ablamla izlediğim o çizgi filmdeki gibi. Hem saçlarım da sarıydı benim, Flynn neden bu kadar nazlıydı ki? Dalgalar ayak parmaklarıma çarpıyor ve beni gıdıklıyordu ancak geri çekilmek istemiyordum. Belki Flynn saçımı sarkıtmadığım için gelmemişti bana. Saçlarımın uçları tuzlu suya dokunurken yüzümü buruşturdum. Gelmemişti.

"Ne yapıyorsun?"

Gelmiş miydi?

"Flynn?"

Büyükçe bir beden yanıma oturmadan önce omuzlarıma hırkasını bıraktı. "Leş gibi alkol kokuyorsun. Hem bir dakika bir dakika, Flynn kim?." Dik tutamadığım başımı omzuna yaslayıp gözlerimi yumdum. "Şu sarışının sevgilisi işte. Hani saçını sallıyor aşağıya. Sen bana bir yerden tanıdık geliyorsun ama çıkaramadım bu arada." Ben konuşurken gülmesiyle sinirlenip göğsüne yumruk attım.

"Ne vardı bu kadar içecek?"

Tadım kaçmıştı yine, hepsi o Jungkook yüzündendi. "Gitmek istemediğimden."

Kaşlarını çatıp geri çekildiğinde bedenimi kumlara bıraktım. Adanın en güzel yanı gökyüzünün her daim yıldızlarla dolu olmasıydı sanırım, bir de o vardı tabi. "Gidecek misin?" O da bedenini benimkinin yanına attı ve başını kolunun altına aldı.

"Hıhm." Uykum var. Ve yanımdaki yabancı böylesine güzel olan göğe bakmak yerine sadece beni izliyor.

"Neden sana göz kulak olmam gerekiyormuş gibi hissediyorum?"

Bunu bana mı yoksa kendine mi soruyor olduğunu bilemediğimden bir cevap veremedim.

-----

Jungkook nefes alışverişi düzene giren genç kadının yüzünü kapatan saçları kulaklarının arkasına sıkıştırdı. Ne zaman onun yanında olsa kendini endişelenmekten alıkoyamıyordu fakat endişesinin nedenini de anlayamıyor, hatırlayamıyordu.

Anılarındaki kız çocuğunun saçları kahverengiydi, şimdi neden sarı olduğunu birçok kez sormak istedi. Ama korktu.

Gitmek istemediğimden demişti.

Nereye gidecekti?

Sanki o dikiş izine yeniden dokunmuş gibi parmak uçlarının yandığını hissetti. O gece gözlerini yumduğu her an farklı bir anıyla geri aralamıştı. Hiçbir zaman bir ablaya sahip olmamıştı ancak onun acısını iliklerine kadar hissedebiliyordu. Tıpkı sol kolundaki yaraların üzerine dövmeler kazıması gibi kazınmıştı derisinin altına genç kadının acısı. Bunun bir tesadüf olmadığının farkındaydı. Annesini kaybettiği o araba kazası, hastanede yattığı fakat anlayamadığı bir nedenden ötürü hatırlayamadığı o vakit, sevdiği kadın ve küçük kız çocuğu; her şey şuan yanında huzurla uyuyan kadınla başlamıştı.

Taehyung, uzunca bir süredir platonik olduğu Jennie'nin sarhoş bir şekilde grup araması yapmasıyla Jungkook'u koluna taktığı gibi buraya getirmişti. Ve diğer üç kadın salonda sızmışken biri eksikti. Tüm evi nasıl bir panikle aradığını bir tanrı bir de o bilirdi, onu evin yakınındaki deniz kenarında bulduğunda hissettiği yoğunluğu da.

Chaeyoung'u uyandırmamak için gayret göstererek kucağına aldı ve eve yavaş adımlarla ilerledi. Ondan hemen ayrılmamak için mi yoksa sadece uyanmaması adına mı yavaş yürüdüğünü bilmiyordu. Buna bir cevap verebilecek kadar cesur hissetmiyordu kendini.

Kucağındaki genç kadını sarsmadan kapıyı çaldı ve açılmasını bekledi. Taehyung yorgun bakışlarıyla kapıyı araladığında gördükleri onu kendine getirmişti. Ağzını açıp bir şeyler söylemek üzereydi ki Jungkook'un bakışlarını fark etti ve aniden bu konuyu daha sonra açma kararı aldığını fark etti.

Boş odalardan birine girdi ve onu yatağa bırakıp üzerine bir battaniye örttü. Gitmemek için bir bahane arıyor ancak bulamıyordu. Kafası karışıktı. Böyle olmak zorunda mıydı?

Arkadaşıyla birlikte evden ayrıldığında bir sigara yaktı ve ileride bazı şeylerin bu kadar karmakarışık olmamasını umdu.

Flynn olmak belki o kadar da kötü değildi.

Eğer sarışın o olacaksa.

first loveWhere stories live. Discover now