12. BÖLÜM: TATLILAR ve VEDALAR

8.7K 561 87
                                    

Kremayı karıştırmaya devam ederken gözlerim süreye ilişti. Bu hızlanmam için beni harekete geçirirken fırını açıp tepsiyi hızlıca ocağın üzerine bıraktım. Bir yandan da kremayı karıştırmaya devam ettim.

Sonunda fırından çıkan eklerlerin biraz soğuduğuna inanınca küçük bir bıçak yardımı ile ikiye bölmeye başladım. Sosları aralarına sürerken hemen üst katta beni izleyen iş arkadaşlarımın gözlerini üzerimde hissediyordum. Özellikle Tuna... Tatlı yapmam onun için zaten yeterince kötüydü. Bir de yaptıklarıma itiraz edememesi onu delirtiyor olmalıydı. Bu yüzden hiç o tarafa bakmadım. Krema ve çikolata sosları ile işim bitince servis tabakalarını önüme dizdim.

Bize verilen ikinci öğün yemeği çay saati konseptliydi. Üç çeşit yiyecek yapmamızı istemişlerdi. Elbette yanına da çay.

Bir tencerenin dibine tek sıra olacak şekilde dizdiğim az biraz sarmayı tabaklara paylaştırdım. Daha sonra onun yanına limonlu bir krema ile servis ettiğim pastalarım vardı. Son olarakta elbette eklerler.

Son otuz saniyeye girerken tabakların kenarlarını sildim. Aslında düşündüğümden iyi gitmişti. Tek sıkıntı benim için bile fazla yorucuydu. Daha yapmam gereken kaç yemek olduğundan bile emin değildim. Tüm enerjimi harcamış olmaktan korkuyordum.

"Ortalığı toparlayın." Vedat bey süre bitince tabaklarımızı kenara aldırttı. Hızlıca çıkardığımız pislikleri toparladık. Bir yandan da Zerde ile birbirimize yaşadığımız şanssızlıkları anlatıyorduk.

"Onlar iş arkadaşın mı?" dedi bir anda konu değişip başı ile üst katı işaret ederken. Bunu söylerken o tarafa bakmamıştı.

"Evet." aptal gülümsememle onu onayladım. Bu beni sebepsiz yere hala çok mutlu ediyordu. İlk yemek arasındaki boşluğun tamamında onlarla gevezelik etmiştim. Tuna başta olmak üzere hepsini ne kadar özlediğimi fark etmiştim.

"Yinede Rüzgar ile aynı restorantta çalışman bu yarışma için hiç uygun değil." dedi acı içinde. Yukarıdaki tüm iş arkadaşlarımın neredeyse hepsini elbette tanıyordu. Bu mesleğin içinde olan her ciddi kişi onları tanırdı. Bu sözleri beni sadece güldürdü.

"Terry'nin Yeri'nden neden ayrıldın?" dedi merakla. Bu dudaklarımın düz bir çizgi haline gelmesime sebep oldu.

"Çalışma koşulları bana uygun değildi." dediğimde dudak büktü.

"İkinci şef olduğunu söylediler. Neden hiç adını duymadım?" yavaşça omuz silktim.

"Gazete ve dergiler ile restorantın reklamı yapılacağı zaman lakap kullanırdım. O zamanlar göz önünde olmayı sevmezdim. Hala sevmiyorum gerçi." dedim kameraları işaret edip başımı eğerken. Anlayışla gülümsedi.

Bitmek tükenmek bilmez merakı yüzünden bir şeyler daha sormak için ağzını aralasa da şefler tezgahlar temzilendiği için tadıma başlıyorlardı. En arka tezhahta olduğum için yine pür dikkat rakiplerimi izliyordum. İlk tadım yaptıkları kişi yaşlı bir adamdı. Dışarıdan bakan biri onun mutfak temposuna ayak uydurabilmesine imkan dahi vermezdi. Fakat o bu yarışmaya katılabilecek kadar iyi bir şefti.

Önünde ise gördüğüm kadarıyla ıslak kek, kısır ve makarna salatası vardı. İki çeşit salata... Kötü tercihler sayılırdı. Yinede lezzet bu başarısız düşünceyi ört bas edebilirlerdi.

Yarışmacılar bir bir bu şekilde geçerken sonunda Emir'in tabağına ulaştıklarında görebilmek için eğilebildiğim kadar öne eğildim.

"Demek Terry'nin Yeri ha?" Kemal şef sohbet başlatmak için tadım yaparken bir yandan da beni işaret etti. "Kiraz ile aynı dönem mi çalıştınız?" bu sözler alt dudağımı dişleyerek yukarı kata göz atmama sebep oldu.

Yes CHEFHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin