7. Bölüm "Altın Zambak'tan Akan Bir Çiy Tanesi"

9.6K 1K 57
                                    

Sowa gelenleri karşılamak için gittiğinden bu yana kafile yoluna devam ediyordu. Benim ise tek düşündüğüm Yuel ile Sowa'nın iyi anlaşması durumda bunun bize sağlayacağı yararlar vardı. Yuel birine kolay güvenen biri değildi elbet. Adam suikastçıydı. Hem de işinde oldukça iyiydi. Sanırım şuan bunu bilen birkaç kişiden biriydim. Ne olursa olsun saklamam gereken sırlardan biriydi. 

Etrafımızda olacak tek casus Yuel olmayacaktı. Bir şekilde onlardan sakınmanın yollarını bulabilirdim. Birkaç sakınma yöntemi konusunda karar vermiştim bile. Zor olacaktı ama insan kendi ve arkadaşlarının hayatı için zorluklara da katlanabilirdi. Sadece eski ben gibi hareket etmesem bile yeterince yol katetmiş olurdum. 

Prensin dikkatini çekmek ise hiç istemediğim bir uğraş olacaktı. İçki ve kadınları seven bir adama yakınlaşabilmek için kadınlığımı kullanmam gerekeceği biliyordum. Bunun düşüncesi canımı sıkıyordu. Cariye hayatı yaşamanın bir insanı bu tarz davranışlara alışkın olmaya ittiği düşünebilirdiniz ama ben cazibeyle bir  adamı etkileme düşüncesinden bile rahatsız oluyordum. Ne yazık ki bunu yapmam gerekecekti. Veliaht prensin nelerden hoşlandığını biliyordum. Belki daha farklı bir yöntemle dikkatini çekebilirdim. Yine de aykırı davranmanın yararı olabileceği gibi zararları da vardı.

Düşüncelerimi sakinleştirmek adına derin bir nefes alıp yavaşça verdim. Karnımdaki gelen seslere bakılırsa önce açlığımla ilgilenmem gerekiyordu. Oturduğum koltuğun altına uzanıp orada duran sepeti çekip aldım. İçerisinde Asihna'dan çıkmak üzereyken uğradığımız handan aldığımız yemekler vardı. Başımdaki örtüyü geriye atıp geçen zamana rağmen yiyeceklerin güzel kokusunu derin bir nefesle içime çektim. 

Artık zamanını doldurduğu belli olan sepetin bazı yerlerinden sazlar kırılmıştı. Sepete bakarken kendimi bir an için ona benzetmekten alamadım. Bir zamanlar kan kırmızısı olan ama şimdi soluk bir pembe rengine bürünmüş örtüyü çektim. İçerisinde çamurda pişirilmiş koyun eti, kurut, ateşte şekerlendirilmiş armut ve ekmek. Önce eğilip kokuyu içime çekmekten kendimi alamadım. Ne kadar stresli olursam olayım karnım acıkıyordu. Ayana olduğum zaman tek bir sıkıntılı anda iştahımı kaybederdim. Narin bir çiçek gibi yaşamak ölümüme neden olmuştu. Onun yerine her yerden çıkabilen yabani ot olmayı tercih ederdim.  

Önce ekmekten bir ısırık aldım ve yavaş yavaş onu çiğnerken saraya girmeden gönül rahatlığı ile yiyebileceğim son yemeğin keyfini çıkarmaya karar verdim. Sarayda önüme gelen her yemeğin veya içeceğin zehirli olma olasılığı oldukça yüksek olacaktı. Ekmeği yutarken aklıma zehirlenerek ölen cariye geldi. Onun zehirlenmesini engelleyebilirdim ama bunu yapmak ne kadar değişikliğe neden olacaktı?  Onun ölümünü engellemek veliaht prens ile arama mesafe sokabilirdi. Hatta geleceği tamamen farklı bir yola sürükleyebilirdi çünkü cariye öldürüldükten sonra cariye Layla Abetina Ross suçlanacak ve saraydan gönderilecekti. Eğer gönderilmezse başından itibaren ona çekildiği belli olan veliaht prensin ona çekilmesini engelleyemezdim. Belki de başka birinin yarıştan çekilmesine neden olmalıydım. Bildiğim sırlarla bunlar mümkündü.

Etten büyük bir lokma ısırıp dilimin üzerinde bıraktığı isli tadının zevkini çıkarırken gözlerimi kapatıp prensin yüzünü hatırlamaya çalıştım. Eski hayatımda çok bir araya gelmediğimiz halde onu yapılan davetlerde ve festivallerde gördüğüm zamandan hatırlıyordum. Oldukça yakışıklı bir adamdı. Hayır, eksik ifade ediyordum. O bir kadını büyüleyecek kadar yakışıklı bir adamdı. Çevresindeki saray insanlarını bile kolaylıkla etkisi altına alabiliyordu. Bu kadar cariyenin yanı sıra onunla olmak isteyen başka kadınlarda vardı ve o çapkınlığı ile bilinirdi. Neredeyse bütün vaktini Kırmızı Fener evi olarak bilinen zevk evinde geçirirdi. Bu bile onun nasıl biri olduğunu tanımlıyordu. İç çektim. Kadınlarla bu kadar içli dışlı olan birini etkilemek kolay olmayacaktı. İşte şimdi iştahım kalmamıştı.

Cariye'nin İkinci HayatıHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin