15. Bölüm "Gökyüzü yüksek, deniz engindir"

8.4K 1K 152
                                    

Bahar rüzgarı eserken peşinden birkaç çiçek yaprağı sürüklüyordu. Geçişinin ardından bıraktığı hoş koku ve ferahlık insanı rahatlatıyordu ya da rahatlatabilirdi. 

Savaşta at üstünde kılıç sallamak süs havuzunun kenarında dikkat çekmek isteyen birden fazla cariye ile oturmaktan kat be kat daha iyiydi. Hepsiyle nazik bir şekilde konuşmak, birbirlerine laf sokmalarını -nazik cümlelerin altına saklamak kesinlikle usta işiydi- dinlemek can sıkıcıydı. Özellikle yapılması gereken daha önemli işler varken. Bu kadınların ince davranışlarının altındaki o çelik gibi zihinleri krallıkları yükseltip aynı zamanda sonunu getirebilirdi. Sadece Jahol ve Agram'dan emin değildi. Kadınlarla laf sokma yarışında geri kalmasalar da prense fazla önem göstermedikleri belliydi. En azından diğerleri gibi göstere göstere yapmıyorlardı.

Çayını yavaşça üfledi ve dudaklarına götürüp sıcak sıvıdan bir yudum aldı. Bahar ayları olması sebebiyle hava  serindi. Sıcak çay insanın içini ısıtıyordu. Bir anlık oluşan sessizliğin tadını çıkardı. İmparatorun sayısız cariyesi vardı. Bu adam bunca kadınla uğraşırken delirmiş olabilir miydi? Böyle olması muhtemeldi çünkü genç adamda delirecekmiş gibi hissediyordu. 

Asihna Cariyesi hasta olduğunu söylemişti ama buna inanabilir miydi? Dün onu ziyaret için gittiğinde görüşmek istememişti. Seçilmek için birbirlerini çiğnemeye meraklı kadınlar arasında kendisi oldukça rahat davranıyordu. Hastalığa rağmen gelmesini beklediği konusunda kendine yalan söyleyemezdi. Seçilme sürecinde olan cariyelerden bunu beklerdi. Anlaşılan o da bu seçimlerim politik amaçlı yapıldığını anlamıştı. Asihna bir cariye çıkaramayacak kadar zayıf bir milletti. Yine de içindeki rahatsızlığa engel olamıyordu. Kadını görse ve öfkesini ona kussa daha iyi olur muydu? Bu şekilde geri çekilmesi, özellikle hayatını kurtardıktan sonra canını sıkıyordu.

Önce bir dizi kumaş hışırtısı duydu sonrada şarkı söylermiş gibi konuşan bir ses, "Oldukça düşüncelisiniz majesteleri, sizi de çiçeklerin güzelliği etkiledi sanırım," dedi. 

Prens Yewan gülümsedi. O gülümseyince yanağındaki belli belirsiz gamze kendini gösterdi. Yakışıklı bir adam olduğunu biliyordu. O bunu her zaman bir lanet olarak görmüştü ama bazen özellikle konuşmanın içi boş geçiyorsa dikkatleri yakışıklılığına çekmek kolay oluyordu. Birkaç dakikalık sessizlik buraya kadardı. Sacae cariyesi her anlamda oldukça atak davranıyordu. Sacae cariyesi dik bakışlarını ona sabitlemekten geri kalmazken bir kadının bu kadar umursamaz olmaması gerektiğini düşündü. Bu kadının imparatoriçe olduğunu düşünmek uykusuz bir kabus olurdu. Hayatını ve halkını kesinlikle lanetlerdi. 

"Çiçeklerin güzelliği mi yoksa bana eşlik eden kadınların güzelliği mi beni böyle etkiledi inanın karar veremiyorum,"  derken yüzündeki sahte gülümsemenin gerçekçi göründüğüne emindi. Sacae cariyesi sözlerinden memnun görünmüyordu. Elinde olsa diğer kadınların orada olmaması için elinden gelen her şeyi yapardı. Prensin bundan şüphesi yoktu. Sadece biraz daha kalmalıydı, sonra bir bahane bulacak ve hemen oradan ayrılacaktı. Sacae cariyesine Tthaya ve Koharistan cariyesi de katılmıştı. Yeniden konuşmaya başladıklarında bahçenin güzelliğinden, çayın tadından ve gereksiz konulardan bahsediyorlardı. Prens Yewan kendi düşüncelerine döndü. 

Yuel neredeydi? Ona Asihna cariyesinin gerçekten hasta olup olmadığını araştırmasını söyleyecekti. O kadında bir türlü çözemediği bir gizem vardı. Yaşının genç olduğunu biliyordu ve yaşadığı toprakların sert koşullarından dolayı onu erken olgunlaştırdığını düşünüyordu. Yine de canını sıkan bunlar değildi. Sakladığı bir sırrı vardı. Hem de büyük bir sır. Onu çözmek için sabırsızlanıyordu. Kadın kesinlikle diğerleri gibi değildi. Yuel olmasa bile Taoji'ye sorabilirdi ama o da babasının ayak işlerini yapıyor olmalıydı. Sabahtan bu yana ikisini de görmemişti. 

Cariye'nin İkinci HayatıHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin