16. Bölüm "Sarmaşığın Zehirli Çiçekleri"

7.9K 1K 106
                                    

Bedenim hakim olamadığım bir titreme ile sallanıyordu. Nefesim daralıyor, yüzümdeki karıncalanma geçerken tüm vücuduma bir uyuşukluk yayılıyordu. O an beynimde yankılanan sadece tek bir düşünce vardı. 

Yuel yüzümdeki yarayı görmüştü. 

Hatta görmemekle kalmamış elini uzatıp yarama dokunmak istemişti. Gözlerindeki şaşkınlığı hala görebiliyordum. 

Artık sarayda kalmak için şansım var mıydı? Yoksa Dian tarafından bu sefer başarısızlığım için mi öldürülecektim? İki hayatta da sonumu ölüme sürüklemek için nasıl bir beceriydi? Tanrılar adına nasıl iksirin geçmek üzere olduğunu anlamamıştım ben? Kendime kızacak o kadar konu vardı ki hangisinden başlayacağımı bile bilemiyordum. 

Sowa'nın bedenine yaslı bir halde eve girerken İper'in ayak seslerini duymamla endişeyle yüzümü Sowa'nın göğsüne bastırmam bir oldu. Sowa buna karşılık olarak kolunu bana daha sıkı sardı. Sanki beni korumak istiyor gibi. Yaptığım hatanın onlarında canına mal olacağını biliyordum. Bunu bilmek ise durumu daha iyi hale getirmiyordu. 

İper'in yüzümü görmesini istemiyordum. Yuel gördükten sonra başka birinin görmesinin bir önemi yoktu ama kendime hakim olamadım. İksir kullanarak buraya geldiğimi bilmemesi en azından bir idam durumunda onun canını kurtarabilirdi. İçimden gelen ağlama isteğini zorlukla durduruyordum. Tanrılar adına yeniden ölüme doğru sürüklenmek istemiyordum. 

Yine de isterik halime rağmen mantıklı düşünmek konusunda ısrarcı olan bir yanım eğer Yuel gördüklerini prense söyleyecek olsaydı yüzümü kapatmak için ondan beni saklamazdı diye bana durmadan hatırlatıyordu. Bu düşünce umut etmeme neden oluyordu. Umut ise gerektiğinde en tehlikeli silah olabilirdi. Tedbir en iyisiydi ama ben onu elden bırakmıştım. 

İper yanımıza vardığında Sowa genç kadının konuşmasına izin vermeden idareyi ele aldı. "Ch'Yen biraz rahatsız hissediyor. Onun için zencefil çorbası getirir misin?" Göğsüne dayadığım kulağıma konuşması gümbürdeyerek ulaşıyordu. İper hemen harekete geçerek yanımızdan ayrıldı. Onun beni merak ettiğini biliyordum. Sowa'nın onu uzaklaştırması ise iyi olmuştu. 

"Kaçmalısınız," dedim ağlamamak için kendime hakim olmaya çalışırken sesim fısıltı halinde çıktı. Jutan'ı hatta İper'i bile alıp buradan gitmelilerdi. Bir kere ölmüştüm. Ölümün bir kere daha beni almasına bir şey demezdim  ama sevdiğim insanların bir kez daha gözlerimin önünde ölmesine izin veremezdim. Hayır, böyle bir şey kesinlikle olamazdı. 

Sowa söylediklerimin önemi yokmuş gibi beni kaldığım odaya yönlendirirken bir an olsun bırakmadı. "Böyle bir şey olmayacak."

Gözlerimi sımsıkı kapattığımda yanağıma değen yaşları hissettim. Onun böyle davranacağını biliyordum. Yine de buraya gelmesini istemiştim. Kendimden nefret etmek bile yaptığımın karşılığı olamazdı.  "Ama ölmenize sebep olacağım," dedim dudağımdan kaçan hıçkırığın ardından. 

Sowa'nın konuşmadan önce başını salladığını hissettim. "O adam prense söylemeyecek."

"Bundan emin olamazsın," dedim hemen  itiraz ederek. 

"Sen düşünme," derken kendinden emin konuşuyordu. O doğuştan askerdi. Eğer ölüm tehlikesi olduğunu düşünürse geçen sefer olduğu gibi kaçmamı söylerdi. O zaman saf bir kız olarak söylediklerine hemen inanmamış ve Dian'ı yanlış tanıdığını söylemiştim. Sonuç olarak salakça güvenim yüzünden zaman kaybetmiştik. Şimdi de ona güvenmek istiyordum. 

Tek kelime etmeden sessizliğimden onu dinleyeceğimi anladı ve elini sırtıma bastırdı. "Evde yalnızız," dedi Sowa elini sırtımda beni rahatlatmak için sırtımda şefkatle dolaşırken. Onun bu dokunuşu bedenimin ne kadar titrediğini anlayabildim. Elimi yaralı olan tarafa koyarak ondan uzaklaştım. Hızlı hareketim yüzünden dengemi kaybetmiştim ama yatağa düşmeden varabildim. Yatağa oturduğumda elimi elbiselerimin çıkarıldığı sandıklara doğru gelişigüzel salladım.

Cariye'nin İkinci HayatıHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin