9. Bölüm "Turna'nın Gezindiği Gökyüzü"

9.1K 1K 49
                                    

Nefesimi yavaşça verene kadar onu tuttuğumun farkında değildim. Kalbim hala ağzımdan çıkacakmış gibi atıyordu. Korku, endişe ve heyecanı bir arada yaşıyordum. Sonunda beklediğim ilk karşılaşmayı gerçekleştirmiştik. 

Korktuğum gibi olmamıştı. 

Ama istediğim gibi olduğu da söylenemezdi. 

Bu bile bazı durumların değişmesine neden olacaktı. Gözlerindeki ışıltının anlamını bilmiyordum ama ilgisini çektiğim kesindi. Diğer adımlarımı dikkatli atmam gerekecekti.  

Veliaht Prensin benden uzaklaşmasını izlerken içimdeki huzursuzluk bir kazan çorba gibi usul usul kaynıyordu. Kafamdaki düşünceler birbirine girerken, sadece bir görüşmenden çıkarım yapmamam gerektiğini biliyordum. Gerginliğim başımı ağrıtmaya başladı. Gün ışığında avluda dikilirken onunla ilgili hatıralarımdan çok farklı görünmüştü gözüme. 

Şimdi ise onun beklediğim gibi çıkmamasının şaşkınlığını yaşıyordum. Oldukça zeki ve mizah anlayışı olan bir adamdı. Belki de onu tam tanımadan yargılamanın sonuçlarını yaşamıştım. Kim bilir. 

"Onu yeniden görmek sana geçmişi hatırlattı" diye çıkarımda bulundu Sowa arkamdaki yabani çalılığın gölgesinden çıkarak. Prensin geldiğini fark ettiğinde ağaçların ve yabani otların gölgesine gizlenmeyi tercih etmişti. O da prens ile karşılaşmamın önemini biliyordu. 

Bakışlarımı biraz önce prensin bahçeden çıktığı yere odakladım. İç çektim. "Evet, yalan söyleyemem gerçekten şaşırdım. Onun bu konuşmayı yapacak kadar zekaya sahip olduğunu düşünmemiştim," dedim mırıldanarak. Belki onun yanında olmak için yatağına girmeme gerek kalamayacaktı. Arkadaşı olabilir miydim? Başımı farkında olmadan sağa sola sallarken bu düşüncenin imkansızlığına kahkahalarla gülmek istedim ama kendime engel oldum. Sowa zaten ara ara akıl sağlığımdan şüpheleniyordu. Onu daha fazla endişeye sürükleme niyetinde değildim. 

Prensin yatağına girmek arkadaşı olmaktan çok çok daha kolaydı. 

"Ne yapmayı düşünüyorsun," diye sordu Sowa yanıma geldiğinde. Uzun ve yapalı yanımda dikilirken iki duyguyu birden yaşıyordum. Güven ve korku. Onun beni ne olursa olsun koruyacağını bilmek hem güvende hissettiriyor hem de bu uğurda yapacaklarıyla hayatını harcayacağını bilerek korkmama neden oluyordu. Bu duyguları geride bırakıp planlarımı gerçekleştirmeliydim ama ben de insandım. Sevdiğim insanların ölümlerini gördükten sonra bu konuda umursamaz olmak benim yapabileceğim bir şey değildi. Gözlerimi kısa bir an kapatıp endişe ve korkularımı bir sandığın içine sakladım. En azından bir süre orada saklı kalmalarını umdum. 

Sowa sanki bir şey görebiliyormuş gibi benim baktığım yere bakıyordu. Kendimi toparlayarak bize doğru çay tepsisini getiren İper'e baktım. Sowa'ya döndüğümde onun bana endişe ile baktığını gördüm belki de aralarında bir duygu kıvılcımı başlatmak için erkendi. Onların ilişkilerini geliştirmek için kendi hallerine bırakacaktım. Adım adım ilerlediğimiz yol tehlikeliydi. Bir anda kendimizi geçmiş hayatımın sonunda olduğu gibi ölümle burun buruna bulabilirdik ama şimdi çay içip umursamaz biri gibi davranmam gerekecekti.  

"Hiç bir şey yapmayı düşünmüyorum," dedim alaycı bir sesle. Gerçekten de bir harekette bulunmayacaktım. Böyle bir tavır prensin dikkatini çekmese işe yarar gibi geliyordu. Bunu denemek için biraz zaman vermem gerekecekti. Yarın cariyelerin saraya sağ salim gelişinin şerefine yapılacak tören ve ziyafette nasıl bir etki bıraktığımı anlayacaktım. Sonunda İper yanımıza geldiğinde düşüncelerimi keserek ona döndüm. 

İper yavaşça diz kırıp bakışlarını yakama dikti. "Sizce şeftali çiçeği çayı getirdim Ch'Yen. Antrenmanınızdan sonra susamışsınızdır," dedi içtenlikle. 

Cariye'nin İkinci HayatıHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin