46. Bölüm "Kızın Ruhunda Bahar, Oğlanın Yüreğinde Aşk Var"

5.8K 831 196
                                    

Bahar şenlikleri sonunda bitmişti. 

Dört kez gün doğmasına rağmen şaman Hu-Te hala görünürde yoktu. 

Wen'e her sorduğumda ondan olumsuz bir cevap almaktan bıkmıştım. Her olumsuz cevap yüreğimin daha da sıkışmasına neden oluyordu. Son kez yine yüzümü asınca Wen unutmuş olabileceğim bir gerçeği hatırlatmak istediğini söyledi. Wen'in anlattığına göre şamanın ruhları üç katmanda eğitilirdi. Yer altında, yeryüzünde, gökte. Şaman bunlardan iki aşamayı yerine getirmişti. Şimdi ruhu gökyüzünde olmalıydı. O gelmeden kimse onu bulamazdı. Gelmediğine göre bu da onun eğitimine devam ettiği anlamına geliyordu. Kötü kaderim beni takip etmeye devam ediyordu. Dördüncü gün doğumunda güneşin ardından görünmeye başladığı dağlara bakarken sabrımın sınırlarına ulaştığımı biliyordum.

Bekleyişin zor olduğu bu günlerde beni bunaltan başka bir durum daha vardı. Mu Biao sürekli yanıma gelerek Minhiler yeniden saldırmadan önce bizim harekete geçmemiz gerektiğini söylüyordu. Savaşacak bir neden arıyordu sanki. Durmadan yapılması gerekenleri sıralıyordu. Ona her seferinde bir çatışmanın içine girmeyeceğimizi dile getiriyordum. Başladığımız her tartışma onun suratını asarak yanımdan hızla uzaklaşmasıyla sonlanıyordu.

Kız kardeşinin tuhaf davrandığını düşünüyordu biliyorum. Onca savaşı Huo'nun önderliği ile kazanmışlardı. Şimdi ise kardeşi savaştan kaçınmak için elinden geleni yapıyordu. Huo savaş konusunda gözü kara biri olabilirdi ama ben bedenindeyken kimse bize saldırmadan kan dökülmesine izin vermeyecektim. Bunu düşünmek bile midemin bulandırıyordu. 

Bu yüzden Minhilerle savaşmak istemiyor aksine onlarla barış yapmak istiyordum. Tabi Komutanlarını öldürdüğümüz için pekte barışa sıcak bakacaklarını düşünmüyordum ama iki kabile birbirini öldürmeye devam ederse ortada iki kabileden de eser kalmayacaktı. Bunu onlarında düşündüğüne emindim. İlk önce Mu Biao'dan habersiz elçi göndermeyi düşünüyordum. Sonunda bu düşüncenin oldukça tehlikeli olduğuna karar verdim. Ona aklımdaki fikri söylediğimde "Sen aklını mı kaçırdın?" diye haykırmıştı. Onun haykırması yüzünden hamile bir kadın korkudan erken doğum yapmıştı.

Ona barış istediğimi, savaşların bir çözüm olmadığını dile getirdiğimde suratıma boş boş bakıp "Sen ne dediğini bilmiyorsun ama madem isteğin bu yönde Minhilere elçi göndereceğim," diye kabul etmişti. Onun o kadar inatçı davranışlarından sonra söylediklerimi kabul etmesi bir an rahatsız hissetmeme neden olmuştu. Acaba benim bilmediğim bir şey mi biliyordu? Sonra Khatun olarak benim söylediğim bir şeyin doğru olacağını kabul etmek zorunda kaldığından bahsetmişti.  

Sonunda beş kişilik bir grupla kabileden ayrıldığında sorun olmadan geri dönmesini umuyordum. Minhiler yapacağımız anlaşmadan zararlı çıkmayacaktı. Bu şekilde insanlar hayatlarından olmayacaktı. Kabilenin gelişimine yardım ederek daha iyi bir hayat sağlanabilirdi. Düşünüldüğünde savaştan daha yararlı bir yoldu. Onlar gideli üç gün olmuştu. Yakın zamanda sağ sağlım dönmelerini bekliyordum.

Wen ise sürekli yediğim yemekler konusunda özen gösteriyordu. Aklımın karışık olmasından iştahımın kaçmıştı. Onun dikkati sayesinde gerektiği kadar yemek yiyebiliyordum. Kısa sürede Wen'in aslında bir Minhi olduğunu ve onun hayatını kurtardığım için bana hizmet etmeye başladığını öğrenmiştim. Demek Huo'da bazı çözümleri kan dökmeden yapabiliyordu. Bu yüzden ona bana hizmet etmesine gerek olmadığını söylediğimde bundan memnun olduğunu söyleyerek konuşmamı engelledi.

Tüm bunların dışında asıl sorun  Xi Shan'dı. Onun bir tüccar olduğuna inanmıyordum çünkü başka insanda görmediğim sarının bu tonundaki gözler bana ikinci yaşam bahşeden adamın gözleriydi. Yine de ona gerçeği söylemesi için baskı yapamıyordum. Nasıl baskı yapabilirdim ki? O ise sanki yavru bir kurt gibi durmadan benim peşimdeydi. Nereye gitsem yanımdan ayrılmıyor, düşünceli gözlerle beni izliyordu. Çok yakışıklıydı ve uzun boyu ile yapılı vücudu kabiledeki diğer kadınların da dikkatini çekmişti. Ona hayranlıkla bakan gözleri görmeden bir saatim geçmiyordu. Bu da hakkım olmadan kıskanmama neden oluyordu. 

Cariye'nin İkinci HayatıHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin