43. Bölüm "Unutulan Çağların Kan Şarkıcısı"

5.5K 796 157
                                    

Turina bir an durdu ve gözlerini kapattı. Titreyen gözkapaklarına bakılırsa ağlamamak için kendini zor tutuyordu. Babası onun bu kadar ağladığını görse önce onu teselli eder ardından bir savaşçının zayıflığını göstermemesi gerektiğini söylerdi.

Ama babası ölmüştü.

Üstelik Turina kendini hiçte güçlü hissetmiyordu.

Az sonra anlatacaklarını, kelimelerin anlamını öğrendiği andan itibaren büyüklerinden dinlemiş, hocalarından aldığı yazıtlarda tekrar tekrar okumuştu. Bunları yaparken bazen birkaç kişi olurlardı bazen de tek başına çalışırdı ama her şeyin başlangıcına neden olan ve ailesinin lanetlenmesi ile sonuçlanan o efsanevi savaşı biliyordu.

Konuşmadan önce derin bir nefes aldı. "Her şey güneşin batmadığı, ayın çıkmadığı ve dağların gökyüzüne değecek kadar yüksek olduğu yerdeki ovada başladı." Konuşma sırasında kadının gözleri yanında yanan mumun ateşine sabitlendi. Sanki orada gördüğü sadece bir ateş değildi. 

"O zaman dünya daha çok gençti ve çağlar yeniydi. Bereketli ovalarda yaşayan insanlar Ulular olarak adlandırdıkları kutsal varlıklara ibadet ediyor, varlıklarını onurlandıran bu insanüstü varlıklara saygı duyuyordu. Ulular ise yılın belli bir zamanı onların arasına karışıyor, bildiklerini insanlara öğreterek onların yaşamlarını daha kolaylaştırıyordu," Turina iç geçirdi. "Her şey düzenli giderken Uluların elçisi olarak var olan ejderha krallarından birinin görevini yerine getirmemesi ile olaylar başladı.

Sanırım önce kadim çağlardaki durumdan bahsetmeliyim. Ululara hizmet eden dört Ejderha krallığı vardı. Kuzey, Güney, Batı ve Doğu krallıkları. Bu krallıklar Ejderha krallar tarafından yönetiliyordu.  İnsanların girebileceği yerlerde değildi krallıkları. Kuzey gökyüzündeki tahtında bulutların üzerinde, Güney krallığı Altın dağ olarak bilinen dağın zirvesinde ve derinliklerinde, Batı yer altında, doğu krallığı ise denizin derinliklerine hükmederdi. Hepsinin güçleri farklıydı. İnsanlar alemi ve ulular arasında bir yerde yaşar insanlarla uluların arasında bir nevi köprü olarak görev görürlerdi.

Uluların kutsadığı insanlar ovada yaşamaya devam ederken kendilerine kabile olarak görüyorlardı. Ululara saygı gösteren, her daim onların yolunda ilerleyen bu kabilenin insanları ulular tarafından gözetiliyordu. 

Ulular kabile üyelerine kendi güçlerinin gölgesi olabilecek güç ve yetenek bahşetti. İnsanlar onlara taptıkları sürece ulular var olabilecek, Ulular var oldukça kabile insanları diğer insanlardan daha güçlü olabilecekti. Oysa diğer insanlardan üstün tutulan bu kabile zamanla ululara saygı göstermeyi unuttu. Güçlerini kendi çıkarı için kullanmaya başladılar. Diğer insanlara zulüm eden kötü insanlar olarak anıldılar. Güç onların ruhlarını zehirlemişti. Bu yüzden Ulular kabilenin üzerine felaketi gönderdiler.

Neredeyse tüm insanlarını kaybeden kabileden az sayıda insan geriye kalmıştı. Kabile çağlar boyunca eski gücüne kavuşamadı. Çağlar birbirini kovaladı. Yaşadıkları hikayelere hikayeler efsanelere dönüştü. Efsaneler ise zamanla masal oldu. 

Kabilenin geçmişteki gücü ve yıkılışı unutuldu. Artık az sayıda kalan kabile üyeleri geçmişlerinde nasıl güce sahip olduklarını bilmiyorlardı. Ulular unutuldu. Ejderha krallıklar zihinlerden silindi. Artık zamanla kaybolan bir kabilenin üyeleri kimse tarafından kabul edilmedi. Kendi başlarına hayatta kalmak için çabaladılar. 

Bir gün ay güneşin önünde durduğunda bu kabilede bir kız eskilerin kutsal dağ gecesi olarak bildikleri gece de gözlerini yaşama açtı. Şaman doğum sırasında olan bu olaydan küçük kızın önemli biri olacağını söyledi. 

Cariye'nin İkinci HayatıHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin