Bölüm 32: Anılar Silsilesi

18 3 0
                                    


(Hazar Koru)

Kollarımda mışıl mışıl uyurken bile tek düşündüğüm oydu. Burnumun ucundaki saçlarından yükselen şampuan kokusu, ondan başka bir şey düşünemememe sebep oluyordu.

O güçlüydü, fazlasıyla... Bir sürü şeye tek başına göğüs gerdiğini görebiliyordum artık.

Gerçekte bulunduğu konumu saklıyordu, ünlü bir iş adamının kızı olduğunu saklıyordu, Karan Esen'in kardeşi olduğunu saklıyordu... Şimdi ise onunla uğraşan biri olduğunu öğreniyordum.

Bu kişi kimse Eda üzerinden ona ulaşabileceğini bilecek kadar onu tanıyordu. Anlattıklarının hepsi kendine çıkıyordu ve bunun farkında olsa da kendi halletmeye çalışıyordu. Yanında olmak istiyordum ama buna izin vermiyordu. En azından Tuna konusunda...

O çocukta bir şeyler vardı. O bakışlar hayra alamet değildi.

Dans ettikleri gün Derin'in rahatsız olduğunu, benimle göz teması kurmadan bile anlamıştım. Beni oradan uzak tutmaya çalışırken aslında koruduğu tek şey bendim ve bunu şimdi anlıyordum.

Anlatacağım diyorsa anlatırdı, ona güveniyordum. Ama olanlar onun içinde tehlikeliyse... İşte o zaman beni kimse tutamazdı, bunu çözmem gerekiyordu.

Sağ cebimdeki telefon titrediğinde onu uyandırmamaya çalışarak telefonumu çıkardım.

Kerim: "Toprak hoca yemekten sonra çıkacağımızı söyledi. Son hazırlıklar için yemeğin ardından Derin'le seni yanına bekliyor."

Ekranı kilitlemeden saati kontrol ettiğimde yaklaşık iki saattir bu şekilde olduğumuzu fark ettim. Onun yanında zaman ne kadar da çabuk geçiyordu. Zaten anlamlı şeyler çabuk tükenip tekrar hayal kurmamıza olanak tanımaz mıydı?

Uyuduktan bir süre sonra titremesi dinmişti. Uzun süre boyunca üşümüştü ve bu durum ona bunu yapandan deli gibi hesap sorma isteğimi uyandırıyordu.

Şuan ise oldukça rahat görünüyordu ve onu uyandırmaya kıyamıyordum. Fakat yolda da rahat etmesi için bir şeyler yemeliydi.

Gözünün önüne düşen tutamı alıp kulağının arkasına sıkıştırdım fakat inat etmiş gibi yine düştü. Tekrar sıkıştırdım tekrar düştü. Kaç kere uğraştım bilmiyorum, kendime gelmemi yine onun sesi sağladı.

"Ne yapıyorsun?" hafif uykulu hafif keyifli bir ses tonuyla konuşuyordu.

"Saçın bile inatçı. Bu ne arkadaş?" Yüzünü yüzüme döndürdü ama kafasını göğsümden çekmedi.

"Sen benim saçıma kurban ol be!" dedi egoistçe ama alaylı bir tutumla.

"Öyleyim zaten." Gözleri şaşkınlıkla açılıp, aptallaşması en sevdiğim hali olabilirdi. İnatçı tutamı elime alıp parmağımda oynadım.

"Yemeğe inmeliyiz." Dedim gitmek istemediğimi haykıran ses tonumla.

"Ben burada rahatım. Göbeğin çok rahat." Karnıma kollarını dolarken göbek kelimesi canımı sıkmıştı.

"Ne göbeği kızım? Allah var, yalan konuşma!" Verdiğim tepkiye kahkaha attı ve istemeyerek de olsa doğruldu.

Üstümden kalktığında bende yataktan çıktım ve sırtımın tutulduğunu anca fark edebildim ama bunu belli etmemekte oldukça usta bir performans sergiledim.

"Sırtın mı ağrıdı." Oldukça...

"Yoo!"

"Hazar esneme hareketi yapınca sana inanacağımı mı sanıyorsun? O kadar aptal mıyım?" Kısık gözlerle bana baktı.

Yedi MetreHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin