23

91 6 6
                                    

Hyunjin heykeline bakarken başını eğdi, geliyordu yine, ağlama seremonisi. Alt dudağını ısırıp kaldırdı başını. O yalıdaydı şimdi, ama Jisung yoktu. Yalnızdı.

Doğru ya, Jisung aşk dolu bir yabancı gibi çekip gitmişti. Minho ise inadına kartları açmaya devam etmişti, dürüst olmayan biriydi.

Hyunjin ağlamaya başladı Minho'yu düşünürken, heykele baktı gözleri tam görmezken. Neden oyuncak olmuştu bu ikiliye ki?

En çok içerlediği insan olan Minho onu günlük kırk mesajla falan boğuyordu, derdi neyse? O oynadı da Hyunjin onu kırmadı. Oynadı da, Hyunjin paramparça ya zaten?

Hyunjin kalkıp aynada kendine baktı, gülümsedi ağlak haline. Bacakları hafif aralık, baktı aksine. Mırıldandı.

"Lanet olsun birisi yüzüne tükürsün diye okula mı gidilir, kaşınıyorum"

Üstündeki Minho'nun tişörtünü çıkarıp kenara attı. Yandan oduncu gömleğini giydi. Gözlüğünü düzeltti, saçlarını parmaklarıyla taradı. Gülümsedi.

Odadan çıktı, sonra havuza baktı Jisung'un gülüşü gözünün önüne gelirken. Dönüp odasına girdi, kafasını yastığa basıp nefes almamayı denedi.

Battaniyeyi üzerine çektiğinde aklına onu dürten Minho, battaniyeyi boynuna indirip ileri baktığında yatağından el sallayan Jisung geliyordu.

Lanet olsun!

Hyunjin battaniyeyi tekmeledi, hızlıca kayıp indi. Bir haftadır kayıptı, özleyen olmuş mu bakacaktı masum yüreği, ağlamaya hazırdı!

Hızlıca çıktı, bakmadı sağa sola. Okula geldi. Koşarak koridoruna girdi. Kapısının önünde durdu, sesler yükselirken diğer, ikili olan kulaklığını takıp kapı kolunu tuttu. Kalbi hızlanmıştı, içeri giremedi. O sırada Minho ile Jisung birbirine baka baka ilerliyorlardı, Hyunjin onları fark etti ve kırık kalple izledi.

El eleydiler, Hyunjin mahvoldu. Güldü alayla, döndü. Hızlı adımlarla koridoru döndü. Jeongin ile karşı karşıya geldiğinde ağlıyordu.

Jeongin onu tutmaya çalıştığında Hyunjin sinirini ondan aldı, yumrukladı ağır ağır. Jeongin onu bileğinden tuttu, Hyunjin başını kaldırdı ve gülümsedi.

"Seninle ben bir hiç miydik Jeongin, neden beni yem ettin onlara? Seninle ben birer hiç miydik Jeongin, neden kalbimin alev almasına müsaade ettin? Senin için ben bir hiç miydim, söğüt altında otururduk ve kulaklığı paylaşırdık. Sen yanımda ukelele çalardın, benim aldığım. Senin için ben hiç miydim Jeongin?"

Jeongin gülümsedi gözleri dolu dolu, bileği bırakmadı ama konuşmadı.

"Ben bir hiçim Jeongin, ben kimsenin gözlerine yansımam. Biliyorsun ya, ben acınası bir herifim. Tipsizim diye kaçtın benden, beklediğin güzellik silinmişti. Söğüt altında oturup güldüğümüzde sen elimi tutmuştun. Her şeyin olmaya gelmiştim, söylemeden geldim. Jeongin şimdi söyle, o ukelele hatrına söyle. O çok hasta olan kalbim duymak ister, söyle. Beni bir kez olsun kalbine aldığını söyle. Yokum ben, yok oldum. Söylemedin, kötü olduklarını söyledin ama gerisini söylemedin. Canımı yakan, sendin"

Jeongin sessizce gülümsedi yaşlar yanaklarını ıslatırken, gülümsedi işte öyle.

"Bana dön istedim" dedi, "Ama bana gelemedin. Ayaklarındaki iki prangayı düşünmeden bana dönmeni istedim. Aptalsın de bana. Tokatla beni, yumrukla. Ne bileyim Hyunjin, affet sonunda beni"

Hyunjin gözlerini çekti, yumruklarını kurtardı. Çekti gitti. Jeongin tuvalete gözleri dolu girdi, içeride suyu açtı sesli ağladı.

Minho Hyunjin'i görür gibi oldu, dedikoduları takip ederek onu bulabilirdi ama ulaşmaya çekiniyordu. Hyunjin bir nedenle onları terk etmişti, kendisi çözüm müydü bilemiyordu.

Jisung ile odaya girdi, kapı kapandı. İkisi oturdu dizleri birbirine değerken. Jisung uzanıp Minho'dan bir buse kopardı, gülümsedi.

"Bay Yeşil" dedi gülümsemesinin aksine hüzünlü bir tonla, "Üzgün, Minho. Babası kayıp, o yalnız bir ayıcık"

Minho başını önüne eğdi, düzelip cevapladı.

"Yalnız kalan ayıcık mı dersin, ikimiz bir olduk delirttik Hyunjin'i. Bir yolunu bulup onu en azından kendine getirmeliyiz!"

"Nasıl?" diye sorarak uyum sağladı Jisung.

"Kendi yollarımızla, birbirimize haber vererek" dedi Minho, kalktı ve odadan bir şey söylemeden çıktı. Yollarda sessizdi, telefonunu ayarladı ve bulduğu şarkının linkini Hyunjin'e attı.

"Benimle ilgili bildiğin yanlış şeyler" yazmıştı Minho bu sefer ise, "Belki de doğrudur. Fakat Hyunjin, pusula gibi olan kalbim seni gösterirken bana küs kalmayı deneme bile, lütfen."

Hyunjin mesajı okumaya cesaret edemedi, elleri titriyordu. Yolda yürürken ona "Deli!" diyorlardı, "Ruh hastası, tipsiz manyak, al barıştılar da sen rezil kaldın!"

Minho ağır adımlarını okula yine getirdi, Jisung ona eşlik etmişti. Hyunjin gözlüklerini düzeltip kulaklığını indirdi. Bekledi ikisini.

Bir buçuk hafta sürmüştü barışması, ve MinSung kim bilir hiç küsmüş müydü? Hyunjin gülümsedi sevdiği adamlara, gözleri dolacak gibi oldu ama içinden gelmedi ağlamak.

"Bekliyor bir de!" diye cırladı bir kadın, "Hyunjin öl!"

Hyunjin yüreğinin hop ettiğini hissetti ikisi onu gördüğü anda ellerini ayırınca. Jisung karşısında durdu ve gülümsedi zoraki.

"Uzun zaman oldu Hyunjin" dedi tatlı bir tonla. Hyunjin yalnızca gülümsedi, yaslanmayı kesip dikleşti. Minho yaklaşınca sessizce ona yaklaştı. Herkes onu izlerken Minho'nun boynundaki kulaklığı alıp gülümsedi yalancı bir sevgiyle.

Döndü Jisung'un boynuna taktı, sonra kulağına. Gülümsedi bir adım geri atıp Minho'ya gelirken.

"Kötü şeyleri duyma Han Jisung, sen kötü falan değildin" dedi, "Sadece kalbin kırık, acınası haldeydin. İçimde bir kırıklık varsa sana değildir. Dinle sunduğum şarkıyı, sana son şarkım gelsin. Ben cidden, cidden Han Jisung. Kaybedemeyeceğin kadar değerli, harcayacağın kadar değersiz biriydim"

Minho ona yavaşça dokundu, Hyunjin dönüp ona baktı, gülümsemesi düştü. Çekti gitti.

Attention // HyunHoSung ✔️Where stories live. Discover now