¹⁶

401 58 29
                                    

"Kızınızı derste telefon ile oynarken yakaladım bayım. Bu konuda ne yaparsınız bilmiyorum, ama şunu söylemeliyim ki; kızınızın sıkı bir disipline ihtiyacı var."

Şok olmuş gözlerim ve ağzımla baktım Bayan Kim'e. Söylemiş olduğu şeyler gerçekten hayret vericiydi, gerçekten inanamıyorum!

Babamı buraya apar topar getirmeleri yetmiyormuş gibi, bir de hakkımda atıp tutuyordu kadın. Telefon ile yakalamış olması dışında söylemiş olduğu her şey yalandı ve o bunları pişkin pişkin bakarak söylemeye devam ediyordu.

Cidden, aish..

"Çok özür dileriz Bayan Kim, bir daha olmayacağına dair sizi temin edebilirim.."

Babam Bayan Kim önünde eğildiğinde, gözlerimi devirmemek için zor tuttum kendimi. Bayan Kim'e göz ucu ile baktığımda, hoşnutsuz ifadesini gördüm. Bu durum beni iyice sinirlendirirken, sessizce bir nefes aldım ve sakin kalmaya çalıştım. Şimdi ağzımı açıp da bir şey söylemeye çalışırsam, işler daha da kötü olacaktı muhtemelen. Çenemi kapalı tutmak zorundaydım, en azından şu durumdan kurtulana kadar.

"Pekâlâ.. Madem öyle diyorsunuz.."

Bayan Kim ojeli tırnaklarına bir göz attıktan sonra, sarı saçlarını omzundan arkaya doğru savurdu ve kollarını birbirine kavuşturarak baygın bakışlarını gönderdi bana. Ben iğrenmiş ifademi saklamak için bin takla atarken, söze babamın girmesi ile odağı oraya doğru kaydı.

"Yeniden özür dileriz Bayan Kim, izninizle çıkalım biz?"

Bayan Kim baş hareketi ile onay verdiğinde, babam elini omzuma koyarak benimle birlikte çıktı öğretmenler odasından. Kapıyı arkamızdan kapattığında, abartılı bir şekilde gözlerimi devirdim ve sinirle saçlarımı arkaya doğru taradım.

"Bir kaşık suda boğasım var kadını.."

Babam kendi kendime söylendiğimi duyunca başını iki yana doğru sallamıştı 'bundan olmaz' der gibi.

"Dua et ki annenin kulağına gitmedi, zor kaçıp geldim buraya. Annen duyup gelseydi neler olurdu!"

Evet, tahmin edebiliyordum. Muhtemelen önce gelip burada bana ölümcül bakışlar atar, sonra da eve gidince elinde sopa ya da terlikle gelip eşek sudan gelinceye kadar döverdi beni. Ha, bir de cezayı unutmamak gerek.

'Kim Baram, bir hafta boyunca oyun yok! O arkadaşlarınla buluşmak, gizlice kaçmak da yok!'

Uh.. Tüylerim ürperdi.

"Teşekkür ederim baba, bir tanesin.."

Babama koşup sarıldığımda, başta huysuzlanmış en sonunda o da sarılmıştı.

"Tamam tamam, hadi gidelim artık. Annenin gözüne iyice çarpmasın."

Başımla onaylarak kollarımı ondan ayırdım ve böylece beraber yürümeye başladık.

Babam, çok şeker bir insandı. Annemin aksine, çünkü babam ne kadar şekerse annem de o kadar katıydı. Katı demek tam doğru olur mu bilmem, ama sevecen biri olduğunu söyleyemeyeceğim. Yine de, severdi beni. Yani, sanırım.

"Söyle bakalım, niye telefona bakıyordun derste? Bu kadar dalıp gittiğine göre önemli bir şey olmalı."

Babam okul binasının kapısından çıkarken, arkasından çıktım. Tam ağzımı açıp cevap verecektim ki, karşıdan bağırışlarla gelen arkadaşlarımı görmemle yeniden kapatmak zorunda kaldım.

Jisung, Chaewon, Sanha ve Jaemin şu an tabiri caizse bufalo sürüsü gibi üzerimize doğru koşuyordu ve bilin bakalım başı kim çekiyordu?

"Baram, canım arkadaşım! N'aptılar sana! Çok üzdüler mi seni?! Ben buradayım hepsini döverim Baram'ım sen korkma hiç!"

Evet, Jisung. Doğru bildiniz, tebrikler.

"Ya Jisung! Bıraksana beni, nefes alamıyorum manyak!"

Kollarını bana ahtapot gibi sarmış olan Jisung'dan kurtulmak için vermiş olduğum savaş Jaemin'in yardımı sayesinde işe yaramış ve kurtulmuştum en sonunda. Dağılmış olan üstüm başımı düzeltirken, Jisung'u kafese sıkıştırmış gibi tutan Jaemin'e baktım minnetle.

"Jaemin! Bıraksana be!"

O ikisi can çekişedururken, dikkatimi babamla konuşan Chaewon ve Sanha'ya verdim. İkisi de elleri önünde birleşik duruyordu ve bu benim gülme isteğimi ortaya çıkarıyordu.

"Nasılsınız bakalım çocuklar? Anne babalarınız nasıl?"

"Çok iyiler Hyuk Amca, bol bol selamları var size."

"Benimkiler de çok iyi Hyuk Amca."

Sanha'nın ve Chaewon'un verdiği cevaplar üzerine babam gülümsedi ve kafasını salladı. Aralarına girip bir elimi Chaewon'un omzuna, diğer elimi de Sanha'nın omzuna attım. Benim araya girdiğimi gören babam daha önce sormuş olduğu soruyu yeniden sordu.

"Ee daha söylemedin niye telefona baktığını?"

Yine tam ağzımı açacağım sırada arkadan gelen Jisung ve Jaemin'in sesleri ile kapattım ve sinirle soludum. Bugün beni konuşturmamak için and falan içmişlerdi sanırım..

Sakin ol, Baram. Sakin ol.

"Hyuk Amca! Bil bakalım ne oldu!"

Jisung'un bağırarak yanımıza gelmesi ile babam ona baktı ve ellerini beline koydu.

"Ne oldu bakalım? Böyle heyecanlı olmana bakılırsa epey önemli bir şey olmuş olmalı ha Jisung?"

"Evet evet, Hyuk Amca. Jaemin'e bir şirketten teklif geldi hepimizi takım olarak almak istediklerine dair! Ve güvenilirmiş Hyuk Amca, sonunda resmi bir takım olup turnuvalara katılabiliriz!"

Jisung'un heyecan içinde neredeyse bağırarak konuşması kulaklarımın çınlamasına sebep olurken, içten içe benim de heyecanlı oluşumdan dolayı sesimi çıkarmadım.

"Sahi mi?! Çocuklar, e bu harika haber!"

Babamın heyecanlı ve sevinç dolu sesi ile gülümsedim. Babam hiçbir zaman karşı çıkmamıştı oynamamıza, hatta destek bile çıkmıştı. Zamanında o da oynarmış ve hayalleri varmış bizim gibi, onun yaşayamadığı hayali bizim yaşamamız için hep destek olmuş bizi cesaretlendirmişti.

Ah canım babam..

"Evet, gerçekten hepimiz şoka uğradık! Sabırsızlanıyoruz turnuvalarda oynamak için!"

Chaewon neredeyse yerinde zıplayarak konuştuğunda, hepimiz güldük hâline. Bir süre daha bu konu hakkında konuştuktan sonra ise, o malum soru atıldı ortaya.

"Ee, peki aileleriniz nasıl ikna edeceksiniz?"

Hah, işte şu kâbus soru ve belli olmayan cevabı..

Ikigai | Hwang Hyunjin Where stories live. Discover now