Uçları Kırık.

1K 99 5
                                    


Arabaya bindiğimden beri ağzından duyduğum tek cümle, 'kemerini bağla' olmuştu. Yaklaşık yarım saattir ilerliyorduk ve bunun dışında tek laf etmemişti.

Radyonun kanallarını son bir kez karıştırdım, aklıma dolan kelimeleri dışarı itip onun yerine nakaratını bırakacak tek bir şarkı yoktu. Son bir çaba ile torpido gözünü açıp içinde müzik cdlerinin bulunduğu klasör çantayı çıkarttım. Gözünü yoldan ayırmadığından ya da yanında nefes alan bir canlı daha olduğundan haberdar değilmiş gibi davrandığından, müzik seçme işi tamamıyla bana kalmıştı. Hızla albümlere göz gezdirdim, ruh halime uygun bir şarkı arıyordum.

Gerçi önce ruh halimi çözümlemem gerekiyordu. Hava güneşli ve bir o kadar da açıktı, bu iç dünyamda gülümsemeye karşılık gelen bir birleşim. Ayaklarımı öne doğru rahatça uzatıp koltuğa yayıldım, beni sıkan kemeri saymazsak, oldukça geniş bir alana sahiptim, bu da iç dünyamda gevşeyen kaslara karşılık geliyordu. Yanımda Kerem vardı, iç dünyamda bu durumun ise birçok karşılığı vardı. Gergin sinirler, yumruk yemiş gibi hissettiren bir karın, terleyen avuçlar, zihnime dolan düşünceler hepsinden daha fazlası ise yorgunluk; onun yanında olmak beni yoruyordu. Kerem benim için büyük bir bardak buzlu suydu, bu benzetme garibime gitse de öyleydi. Çok susadığımda, hızla uzanıp nefes almadan diktiğim ama boğazımdan geçerken bir yumru oluşturup yutkunmama engel olan, bir bardak soğuk su.

Tüm bunlara karşılık gelen bir şarkı bulmam mümkün değildi. Sezen Aksu'nun albümünü elime aldığımda, buna hazır olmadığımı hissettim. Şimdi yine 'Pişman olduğun zaman, zevke doyduğun zaman, huzur bulduğun zaman dönebilirsin. Ben yine burada olacağım, yaralarını saracağım, seni anlayacağım.' diyecekti, hiç yeri değil, henüz o kadar vazgeçmedim kendimden. Ya da 'Seni kimler aldı, kimler öpüyor seni? Dudağında, dilinde ellerin izi var.' diyerek durumu daha da dramatik bir hale getirirdi, o zaman içimde patlamasına engel olmak için sandıklara kaldırıp bin kilit vurduğum sözcükler ayyuka çıkardı. Sezen'i pas geçerken belirsizce Kerem'e baktım. Tüm dikkatini ilerlediği şeritte vermişti, nereye gittiğimizi bilmiyordum sormaya yeltenmemiştim de, bugün o gündü. Bugün her şeyin konuşulacağı gündü, zaman ve mekandan soyutlanmak yapacağım ilk hamle olmalıydı. Bakışlarım yeniden albümlere kaydı. Snow Patrol, Mumford & Sons, Nouvelle Vague ; hayır istediğim şarkı bunların içinde de yoktu. Cdliği kapatmak üzereyken, en arkada üstü yazısız beyaz bir cd buldum, ne olduğunu merak etmiştim, Kerem'e sormadan müzik çalara yerleştirip çalmasını bekledim.

Gürültüler ve cızırtılar eşliğinde bir ses şarkıyı mırıldanmaya başladığında Kerem'in bakışları müzik çalarda sabitlendi, kısa bir an için çay tabağı büyüklüğünde açılmış gözleri bana değdi. Bu benim sesimdi, ne zaman söylediğimi bile bilmediğim bir şarkıyı mırıldanıyordum. Bardayken ses kaydı almış olamazdı, hiçbir yerdeyken ses kaydı almış olamazdı bunu fark ederdim. Benim gözlerim de onunla aynı kıvama geldiğinde cdyi çıkarttı, torpido gözünü açıp içine fırlattığında, ağzım da şaşkınlıktan açılmıştı.

"Kerem?" dedim. Onca cümle içinden dışa vurmak için adını seçmiştim.

"Evdeyken kaydetmiştim, kalmış orada." diye açıklarken omuz silkti. Önemsiz bir şeymiş gibi, telefonla aldığı ses kaydını cdye aktarıp müziklerinin arasında saklayan o değilmiş gibi. Diğer tarafa dönüp camdan dışarıyı seyretmeye başladım, binaların hızla yok oluşuna, ağaçların birbirlerinin karışıyormuş gibi görünmesine, biz hızla yanlarından geçerken geride kalan arabalara dikkatimi vermeyi denedim ama mümkün değildi. İstediğimi başarmıştım, zihnime dolan bir nakarat vardı ama bu aklımdaki düşünceleri boşaltmak yerine daha da yoğunlaştırıyordu. Biraz önce ne zaman mırıldandığımı hatırlamadığım şarkının sözleri aklımla kalbimi ortak bir noktada buluşturan tek etkendi.

Ask Me To StayWhere stories live. Discover now