Serzenişte.

1.2K 100 4
                                    

"Kerem, sen gideli bir ay, üç gün oldu. Bir aydır doğru düzgün kimseyle konuşmadım. Sabah kalkıp okula gidiyor, eve gelince de ya bir şeyler izleyip kafamı oyalamaya çalışıyorum ya da uyuyorum. Uyumak etkili bir tedavi yöntemi, depresyondayken insanların neden uyduğunu anlayabiliyorum. Begüm doktora gitmem gerektiğini söyledi, Kayra da onu destekledi, doktor dediysem psikolog. Onlara okuduğum bölümü hatırlatmam ve kendime yetebileceğime inandırmam biraz zaman aldı.

Senin ardından eve hiç uğramadım, Kayra bir ara gidip kontrol etti. Yangın çıkmamış, ya da duvarlar yalnızlıktan kendilerini salmamış, her şey yerli yerinde duruyormuş. Kırmızı çorabımın yatağın altında durduğu gibi, çekmecede bunalıyor olmadı. En sevdiğim kot gömleğini yanına aldın mı, almadıysan onu ödünç alabilirim, bana yakışmaz gerçi.

Kerem, geçen gün okuldan dönerken gidişinde benim payımın olup olmadığını düşündüm. Bir şey yaptım gibi değil de, çok mu sevdim diye düşündüm. Hani çok sevildiğinde korkarlarmış ya insanlar, sevginin boyutu büyük gelirmiş onlara nasıl başa çıkacaklarını bilmezlermiş; şairane bir zırvalık da olabilir elbet ama öyle mi? Sevgim seni korkuttu mu?

Oysa ben yetersiz kaldığımı düşünürdüm, bir kere daha öpsem şakağından, bir kere daha sarılsam kaburgama sokarcasına diye geçirirdim içimden.

Sen kahveni içerken yüzüne yayılan gülümseme gibi, huzurla doldurmak isterdim içini.
Sahi sen kahveyi seviyorsun, onda buluyorsun canlanmayı ama ben çayı seviyorum diye mi gittin? Yoksa hep izlediğim her seferinde aynı yerinde ağladığım o film yüzünden mi? Hayır hayır, çilekli pasta yüzünden gittin değil mi, sen çikolatalı seversin çünkü?
Şimdi düşündüm de, neden gittiğinin bir önemi yok. Gittin, beni ayaklarım üşürken bıraktın bu şehirde. Yazın gelmiş olması bir şeyi değiştirmez ki, gittin işte.

Bir şehirden nefret ettim, sonra kıskandım aynı şehri, omzunda ağlayacak ne çok insanım varmış onu öğrendim."

Gözlerimden süzülen yaşları elimin tersiyle yok etmeye çalışarak silerken kayıt cihazını koltuğa fırlattım. Boğazıma oturan o şey her neyse yok olsun istiyordum. Yok olsun ve benden uzağa gitsin, Kerem'in gittiği kadar uzağa. Bilmem kaç mil uzağa. En uzağa. Kayıt cihazına konuşmaya yeni başlamıştım, Kerem'e söylemediklerimi kaydedersem bir nebze o boğazıma baskı yapan her neyse geçer diye düşündüğümden. Biraz da belki bir gün bunları ona dinletir, ne hale geldiğimi bilmesini sağlarım diye. Aklımdan geçen düşünde içinde bulunduğum durumdan daha acınasıydı. Ne halde olduğumu bilse ne olurdu ki, hem bu tamamen benimle ilgiliydi. Aşk riskti ve ben Kerem'i sığınakta bulduğum gün bu riski almıştım. Sözleşmeyi okuyup da kabul etmiştim yani, bu halim kimsenin suçu değildi.

25 Aralık 2013

Yaklaşık yarım saattir, tek kelime etmeden kayalıklara vuran dalgaları seyrediyorduk. Sessizliği ilk bozan olmak istemiyordum, derse geç kalmıştım ama umurumda değildi. Kerem üç adım yanımda, elleri cebinde ufuk çizgisine dikmiş gözlerini kaşlarını çatıyordu. Benim kontrol edemediğim bir yanım parmaklarımı uzatıp anlındaki kırışıklığı yok etmek için dokunmak istese de, ellerimi sıkıştırdığım kollarımın baskısını artırarak o yanımı engelledim. Burnumdan aldığım belki yüzüncü nefeste de sakinleşmeyi başaramamıştım. Biraz önce avaz avaz bağırıyordum, şimdi ise hızla çarpan kalbim dışında tek ses yoktu.

Gözlerimi tekrar, yanımda duran adama çevirdim.

Dik omuzları, kırgın ve yorgun halini saklamaya yetmiyordu.

"Keşke dalgasına razı bir tekne olsaydım." Mırıldandığında, gözlerimi denizden ayırmadım. Ona çok eskiden okuduğum şiire gönderme yapıyordu. Kalbimin küçük bir kısmı bu cümleyle ılırken, kollarımı daha sıkı doladım göğsüme.

Ask Me To StayWhere stories live. Discover now