Denek Hayatım.

2K 122 4
                                    

Pazartesi sendromu.

Zar zor uyandığım bir saban ardından, art arda üç derse girmek eziyet oldu. Güya, haftasonu tatilinin, derslere olan motivasyonumuzu arttırması gerekiyordu. Son dersin bittiğini, çevremdeki hareketlenmeden anlıyorum. Hemen eve gidip uyumalıyım. Begüm, başı ağrıdığı için evde kaldı. Bir an için ona eşlik etmeyi düşünsem de, çok fazla ders kaçırmak istemedim. Çantamı omzuma atıp, kot ceketimi elime alıp kapıya doğru yürüdüm.

"Derin." Arda’nın sesinin geldiği tarafa döndüm. Yüzünde her zamanki gülümsemesiyle bana tatlı tatlı bakıyordu. Her an güler yüzlü olmayı nasıl başarıyor, diye düşünürken, ona doğru yürüdüm.

"Merhaba." deyip yanağına bir öpücük kondurdum. 

"Merhaba. Begüm yok mu?" Etrafa bakındıktan sonra gözlerini tekrar gözlerime indirdi. 

"Yok, başı ağrıyordu, evde kaldı." Başını anladım der gibi aşağı yukarı salladı. Elimi tuttu. Çıkış kapısına doğru yürümeye başladık. Arabanın yanına geldiğimizde, "Nereye gitmek istersin?" diye sordu.

"Sakıncası yoksa, eve gitsem. Fena halde uykum var. Dağ gezisinden sonra şehre adapte olamadım." En sevimli halimi takındım. Onunla vakit geçirmek istiyordum ama gideceğimiz yere varmadan arabada uyuya kalırdım.

"Tamam, o zaman seni eve bırakayım. Ben de bir Begüm’e bakarım." Emniyet kemerimi bağlarken, torpido gözünden bir cd çıkartıp bana uzattı. Snow Patrol

"Almışsın." Sevinçten nerdeyse çığlık atar gibi çıkmıştı sesim. Sevdiğim şeylere böyle önem vermesi gerçekten hoşuma gitmişti. Hemen cdyi takıp müziği başlattım. Gezegen üzerinde hiçbir şey beni bu grubun şarkıları kadar mutlu edemez, diye düşünürken, şarkılara eşlik etmeye başladım.

Eve geldiğimizde, Begüm hala uyuyordu. Sesimizi duyup kalktı. 

"Saat kaç oldu? Arda, sen niye geldin?" diye mırıldanıp banyoya gitti. 

"Sen geç içeriye, ben eşyalarımı odama bırakıp geliyorum." deyip odama doğru yürüdüm. 

Çantamı ve ceketimi yatağımın yanındaki minderlere attım. Yatağıma, birazdan sana kavuşacam bakışı atıp odadan çıktım. Su kaynatmak için mutfağa girdim. Sandviç hazırlayıp, meyve tabağı yaptıktan sonra kaynattığım suyla sallama çay yaptım. -Demleme çay yapmaya ne gücüm ne de zamanım vardı.- Elimde tepsiyle salona girince ikisi de şaşkın gözlerle bana bakmaya başladı.  Ortadaki sehpanın -deri kaplama olduğundan daha çok yaslanacak yeri olmayan bir koltuğu andırıyor.- üstüne tepsiyi bıraktım. 

"Niye uğraştın, bir şeyler söylerdik." dedi Arda. 

"Ne gerek var, atıştırmalık bir şeyler zaten." diye geçiştirdim. Hemen karnımı doyurup uyumak istiyorum. Begüm hala uyanamadığından bir süre sessiz kaldıktan sonra konuştu.

"Kerem niye pat diye dönmüş?" Begüm’ün düşünceli halinin -ve baş ağrısının- nedeni anlaşıldı.

"Niye?" diye soruya soruyuyla karşılık verdi Arda. Karşılama partisindeki gerginlikle, bir alakası olsa gerek. O gün bir sorun hakkında gizemli gizemli konuşmuşlardı. Kerem geleli nerdeyse bir hafta olmuştu ama hala sorunun ne olduğunu kimse bilmiyordu. Yani Arda hariç kimse. 

"Ece’yle ne ilgisi var?" Begüm kaşlarını kaldırıp, köşeye sıkıştın bakışı atarken, Arda’nın yüzü bembeyaz olmuştu. Ben Ece’nın kim olabileceğini düşünürken, Arda ayağa kalktı. 

"Ben gidiyorum. Kerem’i bulduğunda bu sorgulama ses tonundan devam edersin. İyi durmuş sende." Begüm histerik bir kahkaha attı. 

"Kaç bakalım. Nasıl olsa ortaya çıkacak." Arda beni öpüp, kapıdan çıktı. Begüm, camın yanındaki tekli kırmızı koltuğa oturup, ayağını sallamaya başladı.  Tepsiyi mutfağa götürüp, tabakları makineye dizdikten sonra Begüm’ün yanına döndüm. Konuşsam mı, yalnız mı bıraksam diye düşünürken bir süre kapıda dikildim. Birkaç kez bana kısa bakışlar atıp, elindeki telefonu çevirmeye devam etti. 

Ask Me To StayWhere stories live. Discover now