17. İBLİSİN İNİNE ÇOMAK SOKAN EFENDİ

6.9K 349 86
                                    

Selam efendiler. Nasılsınız? Şu an ülkenin durumu düşünüldüğünde çok da iyi olmadığınızı tahmin edebiliyorum ama umarım hepimiz tekrardan iyi olacağız.

Normalde konu hakkında biraz konuşmak istiyordum ama bütün sosyal medya dönen şeyleri dile getirip canınızı sıkmak istemiyorum. Ne de olsa hepimizi buraya kafa dağıtmaya geliyoruz değil mi?

Normalde bölümü yayınlamayı düşünmüyordum ama bir kaç kişi çok ısrar ettiği için atmaya karar verdim. Umarım bu kötü günlerde biraz da olsa kafanızı dağıtabilirim.

Şimdiden keyifli okumalar. Oy ve yorumlarınızı eksik etmeyin🖤

İlk sahnede geçen şarkı; Hypnogaja - Here Comes The Rain Again

Oops! This image does not follow our content guidelines. To continue publishing, please remove it or upload a different image.

İlk sahnede geçen şarkı; Hypnogaja - Here Comes The Rain Again

İBLİSİN İNİNE ÇOMAK SOKAN EFENDİ


Parmak uçlarında bedduanın kalıntıları, gerdanında kırılan köprünün halatı dolanmıştı. Günahkâr sözler masumiyete karışmış, kalbi kırılan her kadının bedenine bulanmıştı.

Tuvale biraz daha yaklaşmak için tabureyi ileri ittirip oturdu. Ayaklarını aralayıp yüzüne düşen saçlarını toplamak için sehpanın üzerinde duran kavanozun içinden bir fırça aldı. Uzun katran karası saçlarını toparlayıp fırçanın etrafına dolayarak kafasına sabitledi. Şimdi daha rahat hissediyordu genç kadın. Üzerinde siyah örgü bir kazak vardı ve yakasının genişliği yüzünden bir kolunu açıkta bırakıyordu. Uzun olduğu içinde kalçalarının biraz altında bitiyor ve ayaklarını açıkta bırakıyordu. Mart ayıydı ve hava soğuktu ama buna rağmen bedenini ısırıp geçen soğuğa ihtiyacı vardı. Soğuk konsantre olmasını sağlıyor, genç kızı dinç tutuyordu.

Önündeki boş tuvali seyretmeye başladı. Uzun süredir bir şey çizmiyor ya da çizemiyordu. Beyninin içindeki kargaşa buna izin vermiyordu. Birbirine dolanan düşünceleri bir kelepçe gibi bileklerine sarılıyor, fırçayı eline her aldığında ona engel oluyordu ama bugün farklıydı. Düşünceleri sakin bir akarsu gibi dingindi. Bu, son bir yıl içerisinde çok nadir yaşadığı bir durumdu ama buna rağmen ne çizeceğini bilemiyordu.

Sanki boyaları ve fırçayı eline alsa hiç durmayacak bir açlığın pençesine takılacaktı. Tuvale dokunmaya, beyninin içindekilerini ona nakış nakış işlemeye açtı. Bu hissi özlüyordu ama ruhu o kadar boştu ki bu çizimlerine de yansıyordu. Bir resmi var eden duygulardı. Ne kadar teknik çizim bilirseniz bilin, ne kadar kusursuz çizerseniz çizin resmin bir ruhu yoksa o boştu. Ölü bir bedenden ileri gidemezdi. Omurgası olmayan bir bedene benzerdi.

HERKESİN EFENDİSİWhere stories live. Discover now