40. TOPRAĞIN ALTINA GÖMÜLEN ÇOCUKLUKLAR

2K 165 119
                                    

Selam Efendilerim, nasılsınız, ne yapıyorsunuz?

Küçük bir duyu yapıp sizi yeni bölümle baş başa bırakacağım. Bilmem fark ettiniz mi ama Herkesin Efendisi'nin okunmasına göre oy ve yorum sayıları çok az. Sürekli bunun neden kaynakladığını düşünüp durdum, oy ve yorum sınırları koydum ama pek bir şey değişmedi.

Neden oy ve yorum yapmadığınızı bir türlü çözemedim ve bu durum artık benim motivasyonumu düşürmeye başladı. Ne kadar çabalarsam o kadar dibe batıyormuşum gibi hissediyorum ve daha ne kadar çabalayabilirim bilmiyorum.

Satır arası yorum yapmanın ve bir yıldıza basmanın bu kadar zor olduğunu düşünmüyorum.

Eğer böyle devam ederse uzun bir süre yazmaya ara vermeyi düşünüyorum. Çünkü artık bir şeylerin olması için çabalamaktan yoruldum.

Böyle bir duyuru yapmayı hiç istemezdim ama bulunduğumuz durumda elimden pek bir şey gelmiyor. Her neyse fazla uzatmadan sizi yeni bölümle baş başa bırakayım.

Keyifli okumalar.

TOPRAĞA ALTINA GÖMÜLEN ÇOCUKLUKLAR

Oops! Bu görüntü içerik kurallarımıza uymuyor. Yayımlamaya devam etmek için görüntüyü kaldırmayı ya da başka bir görüntü yüklemeyi deneyin.

TOPRAĞA ALTINA GÖMÜLEN ÇOCUKLUKLAR

Barış Diri - Derinden Uzun (Okurken bu şarkıyı dinlemenizi öneririm)

Gurur'un ağzından çıkan kelimeler ile birlikte göğüs kafesimin üzerine bir balyoz gibi çarpmış, soluğum kesilmiş, kalp atışım yavaşlamış ve bütün dünya o saniyede takılıp kalmıştı sanki. Ne hissedeceğim, ne hissetmem gerektiğini, nasıl nefes almam gerektiğini, nasıl davranmam gerektiğini bilemiyordum. Tanrı'nın bana çizdiği senaryonun bu sayfası tamamen silik, anlaşılmazdı.

Duyduğum şey yalan olmalıydı. Böyle bir şey gerçek olamazdı ama bunun bir yalandan ibaret olup olmadığını sormak için bile ağzımı açamıyordum. Zaten açmamada gerek yoktu. Gurur'un gözlerinin içine baktığımda her şey gün gibi ortadaydı. O gitmişti.

Onu daha yeni bulmuşken kaybetmiştim. Ona daha doyasıya sarılma fırsatı bulamamışken o gitmişti. Ona teşekkür edemeden o gitmişti. Ondan özür dileyemeden gitmişti. Ona bağıra çağıra bütün öfkemi kusamadan o gitmişti. Ona neden beni bıraktığını soramadan o gitmişti. O gitmişti ve ben elimde yarım kalan onca şeyle kalakalmıştım.

Onu ilk gördüğümde ona sarılmalı, teşekkür etmeli, özür dilemeli, bağıra çağıra öfkemi kusmalı, beni neden bıraktığını sormalı ve her şeye rağmen beni kimsesiz bırakmadığı için ona minnet duymalıydım. Bunları yapmalıydım ama yapmadım. Çünkü bahanem hazırdı. Başımda çok fazla bela vardı ve benim ona ayıracak vaktim yoktu. Bahanem hazırdı. Çünkü ona tekrar yakınlaşırsam başı belaya girebilirdi. Bahanem hazırdı çünkü henüz beni terk edecek kadar yaşlı olduğunu düşünmemiştim ama bu şehirde yaşlılıktan ölmenin bir lütuf olduğunu unutmuştum. Bu lütfun Mustafa Baba'ya verileceği düşüncesi kör bir umuttan farksız olduğunu şimdi kavrıyordum.

HERKESİN EFENDİSİHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin