🌠üç

2.8K 211 54
                                    

Günün üçüncü bölümü, oy vermeyi ve yorum yapmayı unutmayalım 🩷

CORALINE YOK OLMAK İSTİYOR

Kulaklığımdaki müzik kendini başa sararken elimdeki kalemi usulca bıraktım. Çizmek istediğim resim bitmişti ama parmaklarım da uyuşmuştu. Zaten teneffüs zili de çalmak üzereydi.

Saniyeler sonra çalan zille önce sınıf arkadaşlarıma baktım, hepsi bu anı bekliyormuş gibi yerlerinden kalkarak sınıftan çıktıklarında sınıfta kalan birkaç kişi vardı, onlar da telefonlarına bakıyordu.

Kahve içmem gerektiğini düşündüğüm için yerimden kalkarak beremi kafamdan çıkarıp sıramın üzerine koydum. Bir ders boyunca montumla oturduğum için yanıyordum, onu da çıkararak polarımın fermuarını sonuna kadar çektim. Berem yüzünden kafama yapışan saçlarımı düzelterek arkamı döndüğümde sınıfta sadece iki kişi vardı.

Bluetooth kulaklıklarım hâlâ kulağımdayken müziğin sesini ayarlayarak telefonumu cebime koyup sınıftan çıktım. Kantin girişteydi, benim sınıfım dördüncü kattaydı. Merdivenleri duvar tarafından ağır ağır inerken insanların gözlerini üzerimde hissediyordum ve bu, rahatsızlık vericiydi. Böyle bir şey gerçek miydi bilmiyordum. İnsanlar bana gerçekten mi bakıyordu yoksa ben öyle mi sanıyordum ayırt edemiyordum.

Sanmaktan yorulmuştum. Bir şeyleri sanmak, bir şeylerin olmasından daha yorucuydu.

Kimseye bakmamaya çalışırken kendimle derin bir mücadele veriyordum. İçimdeki sesle savaşa savaşa kantine indiğimde kalabalıktı ama herkes masalara doluşmuştu, kahve alıp sınıfa geri çıkacağım için masalar beni ilgilendirmiyordu. Kantinde çalışan adamın önüne geldiğimde soru soran gözleriyle bana bakmaya başladı. "İkisi bir arada," dediğimde duymamış olacak ki yüzünü bana yaklaştırdığında bir adım geri gittim. Bana yaklaşmasına gerek yoktu, belki istemeden yapmıştı ama ben bağırabilirdim. "İkisi bir arada kahve."

Yanımda dikilen çocuktan da bir adım sağa kaydığımda bu sefer sağ tarafıma biri geldi, sola kaydığımda o çocuk hâlâ oradaydı.

Midem bulanıyor, başım dönüyor.

Sesler uğultuya mı dönüyor?

Lütfen, lütfen bana dokunmayın.

Arkamda da biri hissettiğimde kendimi sıkışmış gibi hissettim, buraya gelmem en başından beri saçmalıktı zaten. Yine kahvemi evde yapıp termosumla getirmeliydim, unutmuştum.

Titreyen ellerimi ceplerime sokarak kimseye dokunmadan beklemeye çalıştım ama bu, zordu.

"Hadi ya, teneffüs bitti."

"Evet, iki saate bir şeyi yapamadın."

Kantinde çalışan adam kahveyi bana uzattığında parayı vererek buradan çıkmak istedim ama kimse yerinden kıpırdamadı. Hepsi kantinciye söylenmeye devam ediyordu, o adam bizden onlarca yaş büyük olmasına rağmen kimse saygı duymuyordu.

Yanımda duran çocuğa dik dik bakarak çekilmesini istedim ama aynı gözlerle bana bakarak baştan aşağı süzdü. "Yeni mi geldin? Daha önce görmedim."

Cevap vermedim, geçmek için yana kaydığımda yine önüme geçti. "Ben Selim, hangi sınıftasın?"

Neden konuşmak istemediğim insanlar inatla önüme geçerek konuşmak için zorluyordu? Saygı duymak çok mu zordu?

Yan tarafa kayarak tekrar geçmek istediğimde bu sefer izin verdi ama söylenmeyi de ihmal etmedi. Kendi kendine bir şeyler diyordu fakat müziğimin sesi yüzünden homurtularını duyamıyordum.

Kantinden çıkarak merdivenlere yöneldiğimde birisi yanıma gelerek benimle birlikte yürümeye başladı. Bu o çocuktu, derste telefonuyla uğraşan çocuktu. "Selam," dedi yanımda basamakları çıkarken. "Yardımcı olabilirim eğer istersen."

Sessiz kaldığımda "Neden özellikle erkeklerle konuşmuyorsun?" diye sordu bu sefer. Telefonumu çıkararak şarkının sesini yükselttim, bunu gözüne sokarak yaptım. Gülümsediğini gördüğümde umursamadım, çıkmam gereken bir kat kalmıştı.

Ama... Neden gülümsedi? Yaptığım şeyin hoşuna gitmemesi gerekiyordu.

Aniden önüme geçtiğinde kahveyi dökmemek için elimi havaya kaldırıyordum ki benden önce davranarak elimdeki kahveyi aldı, parmaklarıma değen parmakları yüzünden yüzümü buruşturarak elimi üzerime sildiğimde şaşkın bir şekilde yüzüme bakıyordu.

İğrenç. Tek kelimeyle iğrenç.

Sildim, sildim ve sildim. Elimin kopacağını bilsem bile defalarca silmeye devam ederdim.

Elindeki kahveyi camın önündeki çıkıntıya koyarak elleriyle kulaklarımı işaret etti, muhtemelen çıkarmam gerektiğini söylüyordu ama bunu yapmak istemiyordum.

Kahvem onda kalabilirdi, umrumda değildi. Onu orada bırakarak merdivenlere yöneldiğimde bu sefer arkamdan gelmedi, muhtemelen şaşkın şaşkın bakmakla yetindi.

°'°'°'°

Teneffüs zili çaldığında gözlerimi aralamadan uyumaya devam ettim. İstesem de yapamıyordum. Kahve içememiştim ve uykusuzluktan duramıyordum, oturduğum yerde gözlerim kapanıyordu.

Son teneffüstü, son derse girecektik. Bir ders bile uykusuzluğa dayanacak gücüm yoktu. Zaten sabaha kadar oturuyordum, uyuyabildiğim tek yer bu rahatsız sıraydı. Üzerime örttüğüm montla, kafam kollarımın arasındayken uyuyordum. Bütün dersleri kaçırmıştım, hoş dinlesem bile bu uykulu hâlimle hiçbir şey anlamayacaktım.

Sıramda hissettiğim hareketlilikle kafamı kaldırmak istedim ama sonra umursamadım, her kimse uyuduğumu anladıktan sonra giderdi.

Omzumdan dürtüldüğümde hareketsiz kaldım, bir kere daha dürtüldüğümde bıkkınca kafamı kaldırmak zorunda kaldırmıştım. Sabah botlarımı soran, Ezgi adındaki kızdı. "Kahve," dedi yan sıramdaki kahveyi işaret ederek. "İçersen en azından son dersi dinleyebilirsin."

"Sen mi aldın?"

"Hayır, Utku bıraktı."

"Utku kim?"

"Utku'yu tanımıyor musun?" diyerek kıkırdadı. Aslında şaşkın görünüyordu ama aynı zamanda gülmeyi de başarıyordu.

"Tanımıyorum."

"Okulun sahibi olunca herkes bizi tanırdı aslında... Neyse, kuzenim."

"Utku kim?" diye sordum tekrar. Kuzenini nereden tanıyabilirdim?

"Doğru, tanımıyorsan nereden bileceksin?" diyerek işaret parmağını ileri tuttu. "Şu."

Kafamı çevirdiğimde o çocuk olduğunu fark ettim. Sabah bana bakan, ardından kahvemi elimden alan çocuktu. Ona baktığımı hissettiğinde kafasını telefonundan kaldırarak bana döndü, ardından samimi bir şekilde gülümseyerek göz kırptı.

Pek çok kızın hoşuna gidebilecek olan bu hareket sadece midemi bulandırdı.

Midedeki kelebeklere inanmazdım ama eğer midemde kelebekler varsa bu hareket yüzünden bir daha asla kanat çırpmazlardı.

Sıramdaki kahveyi Ezgi'ye uzatarak "Sen iç," dedim. "Benim midem bulanıyor."

"Neli kahve bu?"

"Bilmiyorum."

"Neyse, teşekkür ederim." diyerek kahveyi alıp önünde döndüğünde tekrar şarkımı başlatarak kafamı kollarımın arasına koydum.

27 haziran 2023, uyku tutmadığında;

Coraline Yok Olmak İstiyorWhere stories live. Discover now