Bölüm 22

4.4K 182 28
                                    

Arctic Monkeys - I Wanna Be Yours

Yaşantısının arkasında fon müziğiyle gezenlerdendim ben de. En ufak bir esinti bile bana bir müzik bırakır, olay örgüsüne göre o şarkı değişir, sesi yükselir ve bir anda kesilirdi. Kalem tıkırtısından bile bir ton yaratabilirdim. Doğru, yaratmak Tanrı'ya mahsustur ama üretebiliyordum; adımların uyumu, masaya bardağın bırakılışı, çatal-bıçak sesinin tıkırtısı, topuklu ayakkabı sesi ve düzensiz alınan bir düzensiz nefes.

Bunların hepsi bir notaya aittir. Bir müziği üretir. Yaşamımızın her anında notalar bizimledir.

Adımlarını dans eder gibi atan bir kız çocuğu olamadım belki ama umutla atan biri oldum. Daha doğrusu bir ara kendimi ölüme balıklama atacak kadar kaybetmiştim ama sonra biri geldi, mavi gözlü bir adamdı, bana hala şansım olduğunu söyledi ve şimdi yine umut benimle.

Mavi gözlü adamın evine ilk gittiğimde her şey bulanıktı. Sıcak ve soğuğun karışımıyla oluşan bir buhardı belki ama bu buhar siyahtı. Şeytan kadar gizli, sır gibi, bir o kadar da soğuk. Buhar ilk günlerde ne kadar siyahsa da elimle, kırmızıya çalan renkli elimle, temizlemeye uğraştım; fakat elimde kalan sadece siyah oldu.

Şu an o siyahta yok elimde. Ellerim tertemiz. Rahatça temizim diyebileceğim kadar temiz.

Sevdim mi bu kadar temiz olmayı?

Yalan. Ben hiç tam olarak temiz olamadım.

Kırdığım ama bencilliğimden fark edemediğim kalplerin gölgeleri hep ruhuma birer lekeydi ve güçlü bir zincirle bağlanmıştım geçmişin o kara lekelerine.

Adaletli diyemeyeceğim Dünya bu sefer adaletini konuşturmuştu. Vicdan azabı çekiyordum.

Anneme yaptığım haksız muamele için, onu anlamadığım her an için, bir erkeğe karşı nasıl kör olduğunu görebildiğim için.

Ben de annem gibiydim. Ne kadar onlar gibi olmak istemesem de genlerim bana ihanet etmiş ve karakterim tam da annem gibi olmuştu. Ben de bir erkeğin yaptıklarını göremeyecek kadar aptaldım, ben de şu an beni sevmeyen bir adama sevda denilen bir hisle bağlıydım. Yürek denilen bu kör organ, beynime söverek ve itiraz ederek inatla ona bağlıydı.

Âşık olmasaydım annemi anlayamazdım. Neden onu aldatan insanla inatla evli kaldığını bilemezdim.

Annem bize hiçbir zaman iyi davranmadı. Bazen küfretti, bazen kovdu, bazen yüzümüze bile bakmadı; fakat bizi terk etmedi. Annem hep oradaydı; asık suratıyla mutfakta, zorla bulduğu yemeklikleri bir arayı getirmekle meşgul halde.

Ondan geride bıraktığımız on dokuz yıl için özür dilesem beni affeder miydi?

Anneciğim, desem. Seni anlayamadığım, verdiğin emeğe kör olduğum, sessiz çığlıklarına sağır olduğum, kırık ruhuna hissiz olduğum için özür dilerim, desem. Beni affeder mi?

Affetmek ne büyük olgunluktur oysaki!

Karşımda hala sobalı olan küçük evim var. Odamın küçük ve sağlam olmayan penceresi, mavi demir kapımız, hala orada.

Yanıma ise ablam var. Yıllar önce iletişimi kestiğimiz, aileme karşı benden daha asi olan ama evden kovulmayan veya evi terk etmeyen ablam.

Hayır, onu henüz affetmedim. Küçük ellerimi tutabilir, bana her şeyin geçeceğini söyleyebilirdi.

Ben acı çekerken buradaydı, küçük aklım karışmışken yanımdaydı. Vardı ama yoktu. Varlığını hissettirebilirdi. Kalbim yalnızlıktan kendine küsmeden önce, acı içerisinde, çığlık çığlığa atmadan önce yanımda olabilirdi. Olmadı, canı sağ olsun.

YOSMAWhere stories live. Discover now