Bölüm 39

3.8K 156 26
                                    

-Lütfen bu kısmı okumadan geçmeyin.-

Merhaba, erken gelen bir bölümle karşınızdayım. Bu bölüm belki de kitabın en can alıcı noktası. Umarım okurken keyif alacağınız bir bölüm olur, keyifli okumalar dilerim.

Ondan ayrı... Yorumlarınızı bekliyorum, gerçekten yorumlarınıza fazlasıyla ihtiyacım var, beğenip-beğenmediğinizi bilirsem ona göre bölümleri yönlendireceğim. Lütfen yorum yapın o yüzden.

Neyse, bölüme geçebilirsiniz. Sevgiler!

Bölüm 39 - GERÇEKLER

Hani bazı anlar vardır ya, bir şeyler söylemek istersiniz ama boğazınızda düğümlenen yumru buna engel olur, işte şu an tam da öyle hissediyordum. Çocukluğumu, hayallerimi lime lime parçalara ayıran sonra da o parçalarla kendine güzel bir hayat kuran celladımın karşımda hırpalanmasına, belki de okkalı bir dayak yemesine izin mi vermeliydim; yoksa içimde hala baba sevgisi arayan, her şeyden habersiz ona vicdan duygusu besleyen küçük, kimsesiz kız çocuğuna uyup onu kurtarmalı mıydım?

Ben her türlü sevgiden ve vicdan duygusundan uzak büyümüştüm. Kafam hiç okşanmamış, sırtım hiç sıvazlanamamıştı. Belki de içim o yüzden bu kadar soğuktu herkese karşı, hiç sevgiyle ısınmamış yürek nasıl sıcak olabilirdi ki?

Dış görünüş olarak masum biri gibi görünsem de bunun aksi şeyler yapmış, yaşamıştım. Çocukluğuma yakışır bir biçimde gençliğimde en izbe mekânlarda bir sürü pisliği tatmıştım. Yaşıtlarım sıcak yataklarında rüya âleminde süzülürken ben kış mevsiminin en soğuk ayında, titreyerek, İstanbul'un en leş mekânlarında vuruşlarla ısınıyordum.

Öyle anne sevgisinden uzaktım ki evimde bulamadığım mutluluğu ve sıcaklığı uyuşturucunun belki de en yakıcı olanında bulup içimi ısıtmıştım. Eroin mutluluğu aynı kalorifer gibiydi. Elini değdirdiğinde parmaklarını ancak birkaç saniye tutabiliyor, daha sonrasında sanki altından ateş geçiyormuş gibi çekiyordun. Ama o sadece geçici bir acıydı aslında. Ateşmiş gibi yakıyordu ama gerçek ateşin yanından bile geçemezdi. Gerçek ateş kül ederdi; o ise yalnızca acıtırdı.

Uyuşturucuda onun gibiydi. Geçici bir sevgi seline ve yalan mutluluğa atıyordu insanı ama aslında gerçek sevgi ve mutluluğun yanından bile geçemezdi. Hangi uyuşturucu aileden daha güvenli olabilirdi ki? Sevgi ve mutluluğun temeli de bu değil miydi? Güven.

Donmuş bir şekilde demir kapının eşiğinde durmuş, Buğra'nın babama sertçe attığı yumrukları izliyordum. Buğra nasıl bu kadar kolay ifade değiştirebiliyordu, anlamıyordum. Yüzündeki avcı ifade öylesine ölümcül ve karanlıktı ki sanki önceki hayatında seri katildi.

Bir yumruk daha babamın burnuna vurduğunda irkilerek bir adım geriledim. Yüzü gözü kanlar içinde olan babam acılar içinde inliyordu. İlk kez babamın böyle savunmasız olduğuna şahit oluyordum. Normalde o hep avcı olurdu ama bu kez hayat ona av rolünü biçmişti.

O avcı olurdu, biz ise onun sözleriyle yaraladığı avlar. Defalarca sözleriyle ruhumda, onun şu an suratında akan kanın iki misli fazla kan akıtmıştı. Artık ruhum dikiş tutmuyordu. Üst üste yaralanan deri nasıl eski tazeliğini yitiriyorsa, ruhum da gençliğini çoktan yitirmiş, yaşlı bir hal almıştı.

Yedi kat olan gök kubbeyi bile soyut olarak başıma defalarca yıkmıştı babam. Sözleriyle, soğukluğuyla, anneme yaşattıklarıyla, belki de sevgisiz bakışlarıyla. Aslında böyle yaralı olmama sebebiyet verenlerden biri de annemdi. Gururunu hiçe sayıp onu aldatan bir adama iyi davranması, benden ve ablamdan ona saygı beklemesi, bizim ona olan anlayışımızı hiçe sayıp yeri geldiğinde sürtüşmelerde babamdan taraf olması...

YOSMAWhere stories live. Discover now