Bölüm 31

4.7K 167 48
                                    

Hozier - Take Me To Church 

Aslında uzun sürmemişti sessizliği, yalnızca cümlelerinden çıkan o kalabalık yalnızlığa birazcık ara vermişti. Kalıbımı basarım, içindeki o yalnız ve hissiz adamın bazen gün içine çıkıp, bizimle yaşayıp daha sonra yeniden kayboluyordu.

Belki de kaybolmuyordu, yalnızca kafasını çekip birazcık insanlardan uzaklaşıp sonra yeniden geri geliyordu. Ama onda yalnızca o yoktu, birileri daha vardı. Birilerini hissedebiliyordum ruhuna hâkim olan. Karanlık olduğu kadar da yalnız olan ruhundan damlayan o is, her dakika üzerime biraz daha yaklaşıyordu. Belki birileriyle geliyordu belki de yalnız ama emindim. Onun ruhunda birileri daha vardı.

''Kafamın içinde yeni bir dünya var,'' dedi eli kafasında, kaşları çatıktı. Yüzümü önümdeki omletten kaldırıp yüzüne diktim. Önündeki kahveden bir yudum aldı ve kahvesinin yanında duran sigarasını yakarak dudaklarının arasına sıkıştırdı, daha sonra da sigarasını yaktı. Benden yükselip ona çarpan sessizlikten rahatsız olmuş olacak ki bakışlarını yüzüme dikti. Göz altlarında bana bakan mor halkaları görebiliyordum ama yüzündeki güzellikten o halkalar bile payını alamıyordu. Hala kusursuzdu. ''Ne düşünüyorsun?''

Çatalımı tabağımı kenarına koydum. ''Hiçbir şey,'' cevabım kısa ama netti. ''Yalnızca...'' doğrusu dün gece olanlar aklımdan çıkmıyordu. Beni öpmüştü. İkinci kez beni öpmüştü. ''Ne zaman eve gideceğim?''

Sigarasını parmaklarının arasına aldı ve bakışları sigarasındayken külünü tabağa döktü. Daha sonra sigarasından bir nefes daha çekti. ''Nasıl hissediyorsun?'' diye sordu bakışlarını gözlerime dikerek.

''Bomboş,'' diye itiraf ettim. Gözleri ruhumu inceler gibi derin bakarken yanlış anlaşıldığımı anladım. ''Garip. Yani... Bir yandan iyiyim bir yandan kötü.''

''O zaman kötü yanını ele alalım,'' kahvesinden bir yudum aldı. ''Neden kötü?''

''Beni öpmen kafamı karıştırıyor.'' Bana baktı.

''Seni öpmemden rahatsız oluyorsan söyle,'' sesindeki soğukluk dikkatimi çekmişti. ''Hem biliyorsun, dün gece çok sarhoştum.''

''Sarhoş olduğundan birilerini mi öpersin?'' gözlerine dik dik bakıyordum ama elimde değildi yahu, ne demek sarhoştum?

Geç cevap veriyordu ve her cevabının üzerinde çok düşünüyordu. ''Eğer öpmek istiyorsam.''

''Yani beni öpmek istedin.'' Kaşlarını çattı.

''Sanırım,'' duraksadı. ''Bu sorular da nereden çıktı?''

Sandalyeme yaslandım ve yüzünü incelemeye başladım. Her cevabımda kaşlarının ortasında bir çizgi çıkıyordu. Ayrıca tepkilerimi ölmek içinde gözlerimi inceliyordu, hislerimin gözlerime yansıdığını biliyordum. ''Sadece kafamı karıştırmanı istemiyorum.''

''Ahsen, Ahsen, Ahsen...'' diye tekrarladı. Dirseklerini masaya dayayarak yüzünü ellerinin arasına aldı. ''Akışına bıraksan?''

Akışa bırak, anı yaşa... Bunlar hiç bana göre değildi. Bu konuyu uzatmayı reddederek tamamen farklı bir konuyu açmaya karar verdim. Uzun süredir aklımdaydı ama sormak için doğru zamanı arıyordum. ''Bana keman çalmayı öğretir misin?''

''Keman mı çalmak istiyorsun?'' şaşırmıştı.

''Müziği seviyorum,'' alt dudağımı dişlerimin arasına aldım. ''Sen de bu konuda iyisin.''

''Çok iyiyim,'' diye düzeltti. Gözlerimi devirdim, özgüveni can sıkıcıydı. Gözlerimi devirmeme gülümseyerek, ''öğretirim,'' dedi. ''Git kendine bir keman seç odadan. Başlayalım.''

YOSMAWhere stories live. Discover now