Bölüm 35

5.4K 191 54
                                    

- Arkadaşlar bu kısmı lütfen okuyun. -

Bu bölümü yazmaya erken başlayacağımı düşünmüyordum ama aniden başladım ve yazdım. Bir sonraki bölüm; 1 Eylül 2015'de olacak.

34. Bölümden sonra ara verdim; çünkü Yosma'nın biraz zamana ihtiyacı vardı. Hikaye ile ilgili çok güzel şeyler düşündüm ve artık yürüdüğüm yoldan eminim.

Bu bölümü okuduktan sonra lütfen bütün yorum yapmayı unutmayın, her yorumu dikkate alıyorum. Yosma'ya gelen tepkiler beni çok mutlu ediyor, sizleri çok seviyorum. Oldukça uzun bir bölüm oldu.

Keyifli okumalar.

Hozier - From Eden

35. Bölüm - Varlık

Dışarıdan gelen sesleri uğultu şeklinde algılayabiliyordum ama ne tepki verebiliyordum, ne de beynimi yönlendirip o yönde düşünebiliyordum. Hatırlayabildiğim şeyler paslanmış metal kokusuyla sınırlı olmasıyla birlikte, içimde garip bir isteksizlik vardı.

Neredeydim, ne yapıyordum, saat kaçtı... Her şey beynimin algı kısmının etrafında bir kaos gibi dönüyordu. Seçebildiklerimi seçip, vücudumu yönlendirmek istiyordum ama içimden yüksek bir isteksizlik, yapmak istemiyorum, diye bağırıyordu.

Beynim her hareketimi kısıtlamış, bana kötü bir oyun oynar gibi ipleri eline almıştı. Ben onun kuklasıydım. Beni istediği gibi oynatıp, yönlendirmek varken; o hareketsizliği tercih ediyordu.

Görebildiklerim karanlıkla, duyabildiklerim ise uğultularla sınırlıydı. Bazen o uğultular cümleye dönüşse de genel olarak kafamın içine rahatsız edici bir sessizlik hâkimdi.

Kendini yönlendirememek kötüydü. Bazen içimden bağırmak, çıkarın beni bu yerden, demek geliyordu ama yapamıyordum.

Ölmeden mezara girmek, sanırım içinde bulunduğum durum için en iyi benzetme olurdu.

Kan.

Kan kokusu hatırlayabildiğim nadir şeylerdendi. Kandan esen ölüm kokusunu bazen içimde yükselen keskin bir acıyla hissedebiliyordum. En çok da o an bağırmak geliyordu içimden. Ama sanki beynimin bir kısmı bu kokuyu unutmaya çalışırken, diğer kısmı inatla hatırlatıyordu. Bu durumu kendime bile açıklayamıyordum.

Sessiz kaldığım zaman diliminde aklım ile tanışmıştım. Aklım bana bazen oyunlar oynuyordu. Gözümün önüne öyle görüntüler koyuyordu ki, hiç bilmediğim konularda fikrim oluvermişti bu zaman diliminde.

Zaman kavramına kilometrelerce uzak hissediyordum. Yaban ellerde esir kalmış bir yabancı gibiydim. Kafamın içinde esirdim. Onun izin verdiği kadarıyla dış dünyayla iletişim kuruyordum. Ki genelde bana sadece birkaç uğultu duyurmakla yetiniyordu.

Hareket etmeyi, gönlümce gezmeyi özlediğimi hissediyordum. Bazen de bunun da kafamın bir oyunu olduğuna inanıyordum. Sonuçta bedenimin içinde gezen bir ruhtum yalnızca. Arada gördüğüm rüyaların dışında da her şey karanlıkmış gibi geliyordu. Bilinmez bir yurdun tenha köşelerindeydim, izbe alanları görmek dışında aydınlık bulunduğum durumun tam zıttı gibiydi.

Tek şeyi güzeldi aslında bu boşluğun; burada iyi ya da kötü hisler yoktu. Burada her şey dümdüzdü. Zaman geçiyor mu, bilmiyordum. Belki de buranın bir saati, normal zaman dilimine göre bir gündü. Uzun zaman olmuş gibi hissediyordum. Sanki uzun zamandır bir boşlukta gibiydim.

''Burada olduğunu biliyorum.''

İşte yine karanlığın ardından uğultu şeklinde bana göz kırpan güven verici o ses. Her duyduğumda ilk kez duymuş gibi şaşırıyordum bu sese. Böyle huzur vermesi mümkün müydü?

YOSMAHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin