° 14. Bölüm °

1.1K 121 75
                                    

Yorum sınırı : 20

  Aradan geçen bir kaç günün sonunda Minho kendini azıcık da olsa toparlamış en azından günlük işlerini yapacak hale gelmişti. Gün içinde de Jisunglara uğruyor sohbet edip geri dönüyordu.

  Şu anda o anlardan biriydi. Hyunjin'le birlikte kahve içip dedikodu yapıyorlardı. Jisung'un ailesinin geleceğini öğrendiğinde ise biraz daha kalmaya karar vermişti. Yongbok ve Jeongin babayı uzun zamandır görmediğinden onları özlüyor gibiydi.

  Kapı zilinin çalmasıyla ikili ayağa kalktı. Hyunjin kapıyı açmak için ilerlerken Minho biraz geride karşılamak için bekliyordu. 

  Hyunjin kapıyı açtı ve iki büyük içeriye girdi. Minho'yu gören Jeongin'in gözleri fal taşı gibi açıldı. Nedense Minho'yu kendi oğullarından bile daha çok seviyordu. "Minho! En sevdiğim oğlum!" Dedi öne atılarak. Saygı hareketlerini beklemeyi bir kenara atmış ve Minho'ya sıkıca sarılmıştı.

  "Öz oğlun bile değil..." Diye mırıldandı arkadan Hyunjin.

  Jeongin'in duymayan kulakları onun sesini işitmiş ve hemen kaşlarını çatmasına sebep olmuştu. "Sus sen. İşe yaramaz." Deyip Hyunjin'in homurdanmasına sebep olurken umutla Minho'ya döndü gözleri. Onu burada görmesi bir işaret olabilirdi. "Seungmin nerede?" Diye sordu bu yüzden.

  Fakat beklediğinin aksine Minho'nun suratı asılmıştı. "Yurtdışına gitti efendim." Diye cevapladı düz bir ifadeyle. Böylece deşmemesi gereken bir konu olduğunu anladı Jeongin.

  Herkes selamlaştıktan sonra oturma odasına geçilmiş ve o klasik konuşmalar yapılmaya başlamıştı. "Sen ne yapıyorsun bakalım?" Diye sordu Jeongin yine Minho'ya hitaben.

  Omuzlarını silkip cevapladı onu Minho. "Hiç, öyle uğramıştım. Sizin geleceğinizi öğrenince biraz daha kalayım dedim."

  "Ne güzel yapmışsın." Diye gülümseyerek karşılık verdi Yongbok. Jeongin kadar olmasa da o da seviyordu Minho'yu. Üçüncü oğlu gibiydi sanki.

  Tam bu sırada oturma odasına girdi Chan. Odasında oyuna dalmışken duyduğu sesler onu meraklandırıp buraya getirmişti. Onu ilk fark eden Yongbok dedesi oldu. "Ooo Channie ne kadar büyümüşsün öyle!" Deyip kollarını iki yana açtığında koşarak kollarının arasına girdi Chan. "Büyükbabam!"

  Yongbok onu düşmesin diye sıkıca tutarken "Aigoo çok ağırlaşmışsın!" Diye de söylenmeden edemedi. Sırtı ağrıyor olmasına rağmen torununa sarılmadan yapamıyordu.

  Jeongin onları izlerken gülümsediğini fark ettiğinde duraksadı. Eşini sevmesine rağmen otoritesini asla bozmazdı. Hyunjin'e dönüp "Changbin nerede?" Diye sordu.

  "Ders çalışıyor. Gelir o da birazdan." Diye cevapladı Hyunjin. Biliyordu ki Changbin ders çalışmıyordu. Oyunun ortasında olduğundan bölmek yerine bitmesini bekliyordu.

  Ve yaklaşık yarım saatin sonunda onların yanına geldi. "Hoşgeldiniz." Deyip önlerinde eğildikten sonra Minho amcasının yanına oturdu.

  "Vay Changbin bey! Sen de mi buradaydın?" Diye sordu hemen Jeongin. Onunla uğraşmayı seviyordu.

  Yumruklarını sıkıp samimilikten uzak bir gülümsemeyle karşılık verdi Changbin. Dedesi ne kadar onunla uğraşmayı sevse de o böyle şeyleri sevmiyordu. "Saygı nedir bilmiyor. Kime çekti acaba?" Diye söylendi Jeongin. Bu Changbin'in daha çok sinirlenmesini sağlarkeb tırnaklarının etine batışını hissedebiliyordu.

  Changbin'in sinirlendiğini fark edip olaya el attı Minho. "Changbin gayette saygılı biri." Dedi elini onun omzuna yerleştirirken. Hyunjin ise stresten tırnaklarını yemek üzereydi. Oğlunun sinirlendiğini o da fark edebiliyordu fakat uzun zamandır sesini çıkarmadığı gibi şimdi de çıkartmayı düşünmüyordü. Jisung'un ailesi ile arasında sıkıntı çıksın istemiyordu.

Family °Seungho°✓Where stories live. Discover now