4- Ölümle Yan Yana

409 203 258
                                    

100 GÜN ÖNCE

Dakikalardır yalnızca elimde ki siyah saç boyasına bakıyordum. Buna hazır mıydım? Gerçekten tam anlamıyla karanlığa gömülmek istiyor muydum?

Derin bir nefes aldım.

Aynanın yansımasındakine baktım. Yalnızca 6 yıl öncesini düşledim, her şeyin daha saf ve masum olduğu o zamanı.. Annemle oturup saatlerce ağladığımız, artık ikimizin de bambaşka insanlar olmak zorunda kaldığımız o geceye kadar mutlu bir hayatım vardı.

Sosyaldim, eğlenen bir insandım. Hüzün veyatta olumsuzluklara yer vermeyen, her şeye en olumlu şekilde yaklaşan o kişi bendim. Kaderimin bir gecede böyle değişmesine ihtimal bile vermeyecek birisiydim.

Her şeyin başında nefret ve intikam bulunuyordu.

6 yıl boyunca kendimi Türkiye'ye döneceğim zamana hazırlamış, ulaştığım güç bu ateşi daha da harmanlamıştı.

Ve ben Eylül Nora, bu yolda karşıma kim çıkarsa çıksın asla geri adım atmayacağıma ant içmiştim. İşlerin yolunda gitmesi için gece gündüz uyumamış, her ihtimali hesaplayarak buralara gelmiştim.

Çıktığım bu yolda bir asker edasıyla yetişmiş, anneme ve o küçük kıza sözler vermiştim.

Onlar ölmeden, ben ölmeyecektim.

Gerginlikle boynumu çıtlattım. Komodinin üstünde duran, artık her şeyini bildiğim, dosyada ki o kişiye çevirdim gözlerimi. Kaç saattir bu haldeydim bilmiyordum, ama kalbimin ritminin uzun bir süredir düzgün olmadığının farkındaydım.

Bu kadarı yeterliydi, elimde ki boya kutusunu bıraktım ve aynadan uzaklaşarak yatağımın üstünde duran kol çantamı aldım elime. Ekiptekilerin yanına gitmeliydim. Siyah deri ceketimi omuzlarımın üstüne attım ve yavaş bir şekilde evden çıktım. Erdal abi'nin dün sabah bana verdiği, ekibin arabalarından birisine ilerledim.

Erdal abi beni gerçekten de tanıyordu, kapımın önünde duran mavi jeep tam da Eylül Nora'ya yakışacak bir araçtı.

**

''Yorgun gözüküyorsun,'' dedi Ediz oturduğu koltuktan kalkarken. ''Gece uyuyamadım,'' verdiğim cevapla başını salladı. Yanımıza gelen Derin, Ediz'in kulağına bir şeyler fısıldadığında yüz ifadesi tamamiyle değişmişti. Çatık kaşları, dişlerini sıktığından daha da ortaya çıkan çene kemikleri ve dik duruşu Ediz Akbulut'u geri getirmişti.

Koyu gözlerinde ki ifadesiz duyguyla Derin'e baktı. ''Bizimkileri topla, buraya gelsinler.'' bunun üzerine Derin hızlı adımlarla yanımızdan ayırdı. ''Ne oldu?'' sorumla gözlerimiz buluştu ''Poyraz,'' dedi. ''Yine rahat durmamış.'' ağzından çıkan kelimelere karşılık kaşlarımı kaldırdım. ''Mertoğlu?'' dedim sorarcasına. Başını aşağı yukarı salladı.

''Fransa'da birçok iş yapmıştık,''dediğimde Ediz duraksadı. Gözlerinde ki ifade değişse de yine duygusunu anlayamamıştım. Bu bilmediği detay karşısında başımı salladım. ''Evet, uzun süren bir çalışmamız olmuştu. İyi tanırım, konu ne?'' Ediz yüzüme beni tartmak ister gibi baktı. Dudakları aralandığı sırada meydana adeta koşarak giren 5 kişiye döndük ikimiz de.

''Bu şerefsiz çok oluyor artık!'' dedi, yanımıza ilk ulaşan Cengiz. ''Kumarhaneyi taratmak da ne amınakoyayım?'' bunun üzerine Mira, Cengiz'e aşağılayıcı bakışlar atarak söze girdi. ''Kumarhane boşmuş,'' dedi. Herkes Mira'ya anlamsızca bakarken Uluç onu onayladı. ''Evet abi, açılmasına dört dakika kala yapmış.''

Ediz sinirle gülmeye başladı. ''Aklınca gözdağı vermeye çalışıyor,'' gülerek söylediği sözlerin hemen ardından başını iki yana salladı. ''Akşama hazır olun,'' dedi adımlarını kendi ofisine yöneltirken. ''Ne yapacağız abi?'' bu soruyu soran bu kez Batuydu. Ediz omzunun üzerinden bize döndü. ''Bizi davet etmiş,'' dedi tekdüze bir sesle. ''Bize de davete icabet etmek düşer.''

Kırmızı Örümcek ZambaklarıWhere stories live. Discover now