7- Kırılan Gelecek

302 136 339
                                    

97 GÜN ÖNCE

Evin kalabalıklığından bunalmış bir şekilde, benim için hazırlanan odada oturuyordum. Daha önce hiç izlemediğim bir filmin posteri asılıydı duvarımda. Romantizme ait bir film olduğunu anlar anlamaz dudaklarımda bir tebessüm oluşmuştu.

Önceden ne kadar da çok severdim romantik filmleri.. Klişelerle kaplı kurgular, iki insanın masum ama bir o kadar da ateşli aşkı her zaman yaşamak istediğim ilişkileri anımsatırdı bana.

Özellikle şuan da bulunduğum odanın camına vuran yağmur damlalarının yanında bu filmleri izlemek oldukça huzur verici olurdu.

Bu bataklığa batmadan öncesi için geçeriydi tabii bunlar.

Kalbimin kirlenmeden öncesine aitti bu düşüncelerim.

Karanlığa ve kaçamadığım o siyahlığa bulanmadan öncesine..

Buharlaşmış olan pencere camına yazdığım isimde takılıydı gözlerim yalnızca.

Azra.

Kalbimin ritmini yavaşlatan, gözlerimin dolmasına ve tüm hayatımın gözlerimin önünden geçmesine sebep olan bu isim karşısında derin bir nefes aldım.

Gece 2 sularındaydık, odayı yalnızca bahçede ki kamelyanın ışıkları aydınlatıyordu. Tüm ekip oradaydı, ufak bir kutlama yemeği hazırlamışlardı. Keyifleri oldukça yerinde gözüküyordu, bazı anlarda gülüşmelerini üçüncü katta ki odamdan dahi duyabiliyordum.

Baktığım kişi hissetmiş gibi usulca başını çevirdiğinde hareket etmedim. Camda ki buhardan görmesi neredeyse imkansızdı, ama sanki beni görüyor gibi başıyla hafif bir selam verdi.

Camdaki yazıyı hızla silerek birkaç adım geri çekildim. Ediz görüş açımdan ayrıldığında arkamda ki aynaya döndüm. Kızıl saçlarım dümdüz bir şekilde belime kadar iniyordu. Gözlerimin içine çektiğim siyah göz kalemi akmıştı fakat sandığım kadar kötü gözükmüyordum.

Odamın kapısı nazik bir şekilde iki kez tıklandı. Kapı yavaşça açıldığında Mira başını uzattı. ''Müsait misin?'' sorusuyla gülümsedim. ''Gelsene,'' dediğimde ışığı açtı ve içeriye girdi.

''Neden yemeğe kalmadın?'' meraklı yüz ifadesi, odaya hapsolan sigara dumanını almasıyla değişti. ''Boğulacaksın,'' dedi pencereye yönelirken. Yatağıma oturdum ve yatak başlığına sırtımı dayadım. ''Keşke,'' dedim yalnızca. Pencereyi açtıktan sonra çatık kaşlarıyla bana döndü. ''Çok depresifsin,'' dedi takılır gibi.

''Aç değilim,'' verdiğim cevapla gülerek yanıma oturdu. ''Yemek işin bahanesi zaten,'' dedi bağdaş kurarak. ''Aramıza katıldın ama ekipte kimseyle pek bir sohbetin yok,'' sorgulayıcı tavrıyla omuzlarımı silktim. ''İyiyim böyle Mira, gerçekten.'' başını iki yana salladığında gözleri sargılı ayaklarıma kaydı.

''Sahi, ayakların ne durumda?'' ayaklarımı biraz salladım. Eve dönene kadar ayaklarımın çok daha kötü olduğunu düşünsem de öyle değildi. Biraz kanamıştı elbette ama zorlamamdan kaynaklı olmalıydı. Evin içinde giydiğim terliklerle rahat hareket edebiliyordum. Biraz sızı vardı fakat dayanamayacağım kadar fazla değildi. ''Sorun yok gibi gözüküyor,'' dediğimde başıyla onayladı.

''E hadi, bahçeye çıkalım!'' ellerimden tutup ayağa kaldırdığında gülmeden edemedim. ''Tek derdin Uluç, değil mi?'' sorumla yüzünde ki gülümseme daha da genişledi. ''Sen olursan onlarla oturmam çok göze batmaz,'' dedi desteğimi bekler gibi.

Yavaşça ayaklarıma pembe terlikleri geçirdim. ''Gerçekten başka rengi yok muydu?'' soruma karşılık gülerek omuzlarını silkti. ''Tamam siyahlar kraliçesi, yarın siyahını alırız.'' Mira'nın samimiyeti içimde sıcaklık oluştururken odadan çıktık.

Kırmızı Örümcek ZambaklarıWhere stories live. Discover now