5- Kumardan Hayatlar

452 196 177
                                    

99 GÜN ÖNCE

Ölüm korkusu.

Bu korkunun içine bir kere hapsolursanız, işte tamamen hayatınız o zaman değişir. Bir yandan, ölüp bu korkunun bu işkencenin bitmesi için çabalarsınız. Öteki yandan ise cesur olursunuz ve bu korkuyu yenmeye çalışır, size bu işkenceyi çektirmemesi için çabalarsınız.

Ölümden korkmazsanız bir şekilde er yada güç sizi yakalar, eğer korkarsanız kendi ölümünüzü hazırlar, en acısız şekilde ölmeye çalışırsınız.

Ölümle burun buruna geldiğim ilk an değildi belki de ama ilk korktuğum an bu andı.

Gözlerimi açamıyor, baş ucumdan gelen uğultuları idrak etmeye çalışıyordum.

''Baba,'' dedi küçük kız kollarını ondan ayrmadan. ''Yanına geleyim mi?'' böyle bir an yaşamamıştım daha önce. Onları uzaktan izliyordum, babamın karşısında ki ben henüz küçücüktüm. ''Hayır kızım,'' dedi yanaklarından öperek. ''Zamanı değil,'' gözlerimden yaşlar süzülüyordu. O küçük kızdan bakışlarımı ayıramıyordum.

''Baba,'' dedim bu sefer yutkunarak. Babam bana döndü, hüzünle gülümsedi. ''Ne kadar büyümüşsün,'' dedi ve bana doğru bir adım attı. ''Seni özledim,'' dedim. Cevap vermedi. Küçük ben babasının elini tuttu. ''Baba bu kim?'' sorusuyla ona döndüm.Yanaklarımdan süzülen yaşa baktı. '' Ağlıyor, canı mı acıyor?'' sorusuyla kalbim paramparça olduğunda yutkundum.

''Gelecekten biri,'' dedi babam da. Bana elini uzattı. ''Gelecekten mi? Gelecekte bu ablayla mı tanışacağım?'' dedi küçük kız. Başımı salladım.Babamın elini tutmaya çalıştım. ''Evet,'' dedim, iri gözlerine bakarak. ''Gelecekte benimle tanışacaksın.''

Gözlerim açıldığında bulunduğum yere bakmaya çalıştım. Akbulut evindeydim, pudra rengi tavanıyla buranın Mira'nın odası olduğunu anlamam zor olmamıştı. Başımı sola dönderdiğimde, tam yanımda oturan Ediz Akbulut'u görmek beni şaşırtmıştı. Kaşlarım çatıldı. Ediz Akbulut'un gözlerinde ki duyguyu ilk defa bu kadar net görmüştüm. Endişe..

''Dur, hareketlenme çok.'' dedi kolumda ki serumu işaret ederek. ''Ne oldu,'' sorumla derin bir nefes verdi. Hatırlıyordum tabii ki fakat arabaya bindiğimizden sonrası benim için yoktu. Güneş tepeden vuruyordu, öğle saatlerinde olmalıydık. ''Mira siz yoldayken haber verdi, doktoru çağırdık.'' dedi sıkıntıyla. Gözleri bacaklarıma kaydı. Eş zamanlı olarak bende baktığımda, ayaklarım ayak bileğimin birkaç parmak üstüne kadar sarılmış haldelerdi. Şaşkınlıkla kaşlarımı kaldırdım.

''Bir süre bunların kalması gerekiyor, yürümemelisin.'' dediğinde serumu sertçe çıkararak yattığım yerde doğruldum. ''Olmaz,'' dedim yalnızca. Ayaklarımı yere sarkıttım. Hissetmiyordum, herhangi bir acı yoktu. ''Kalamaz, yatıp ne yapacağım?'' dedim sinirle.

''Eylül,'' dedi Ediz ve yüzümün önüne gelen saçlarımı omuzlarımdan arkaya attı. ''Ayaklarının altı parçalanmış, bu şekilde yürüyemezsin en iyi şekilde müdahale edildi, dikişlerin var. Zorlama,'' şefkatli ses tonu içimi ısıttığında kaşlarımı çattım. Başımı iki yana salladım. ''İyiyim ben, bir şeyim yok.'' dedim ve yatak başlığına tutunarak kalkmaya çalıştım.

Ayak tabanımın yere değmesiyle dudaklarımdan kopan tiz çığlık, Ediz'in beni kucaklamasıyla son bulduğunda yutkundum. ''Yatağa mı kelepçelemeliyiz seni?'' sert sorusu yüz hatlarımı gevşetirken, kurduğu cümleyi fark etti. ''Yani kalkma diye,'' yaptığı açıklama, ayaklarımın acısını unutturarak gülmemi sağladığında beni tekrardan yatağa yatırdı. ''Güzel fantezi,'' dedim başımın ağrısı yüzümü buruştururken. Ediz sırıttı. ''Daha yaratıcıları var,'' derinden gelen ses tonuyla gözlerimi kırpıştırdım.

Kırmızı Örümcek ZambaklarıWhere stories live. Discover now