20- Adım Adım İntihar

324 61 90
                                    

82 GÜN ÖNCE

Umutsuzluk ruhun katilidir demişti Victor Hugo, okuduğum bir yazısında. O zamanlar henüz küçüktüm, dediklerinin ne anlama geldiğini bilmiyordum. Fakat şu an önümdeki gazete parçasına büyük harflerle yazmış olduğum bu cümle, ne yapmam gerektiğini bana söylemesi gerekiyor gibi hissediyordum.

Çaresizdim.

Bu dört duvarın arasında ruhani yorgunluğumu bir kenara bırakmış, fiziki yorgunluğumla baş etmeye çalışıyordum. Elimde sıkıca tuttuğum fener, çaresiz oluşumu gösteriyordu. Çaresizliğin baş gösterdiği karanlığı, elimdeki fenerle aşabilmek istiyordum.

Derin bir nefes aldım. Sırtımı demir sandalyeyle buluşturduğumda içime dolan ürperti normaldi. Yan masamda kahkahalarla bir şeyler konuşuluyor, ara sıra bana laf atmaktan çekinmiyorlardı. Onların icabına sonra bakabilirdim, şu an yeri değildi.

Bu sabah, Erdal abinin göndermiş olduğu bir avukatla görüşüm olmuştu. Bana birkaç dosya imzalatmış ve hiçbir şey demeden çekip gitmişti. Öyle ki, ne imzaladığım hakkında en ufak bir fikrim bile yoktu.

Poyraz ve bu yeni avukattan başka kimseyle konuşmamıştım. Poyraz'ın en son gelişinde Mira'dan ve Burcu'dan getirdiği selam beni tekrardan hayata döndürmüştü.

İkisini de çok özlemiştim.

''Bu gün gelenin yok,'' dedi hala adını öğrenemediğim kadın. Tam karşımdaki sandalyeye oturdu ve ellerini masada kenetledi. Bakışlarımı gazete kağıdından çekerek yüzünde tuttum. ''Tüh,'' dedim dudaklarımı büzerken. ''Çok sevindim,'' alaylı ses tonumla birlikte kaşları havalandığında, yan masamızdaki kadınlar bir anda susmuş ve dikkatlerini bize çevirmişlerdi.

''Konuştuğun kişinin kim olduğunu bilmiyorsun yalnız,'' dedi içlerinden mavi gözlü olan. Kaşlarımı kaldırdığımda, karşımda oturan kadın gibi masaya eğildim ve ellerimi birbirine kenetledim. ''Tanışalım mı, ne dersin?'' kadın yarım bir şekilde gülümsedi.

''Tanımak istemezsin,'' hışırtılı sesiyle başımı aşağı yukarı salladım. ''Bence de istemem, kalsın.'' yavaş bir şekilde ayağa kalktığımda yan masamda da bir hareketlik oluştu. Başımı oraya çevirdim. Hepsi dikilmiş, düz ifadeleriyle bana bakıyordu. Gülümsemeden edemedim.

''Anlıyorum, ağanıza saygınız çok yüksek.'' ellerimi teslim oluyormuş gibi kaldırdım. ''Ama kendi iyiliğiniz için, oturun yerinize.'' az önce benimle konuşan mavi gözlü kız bana doğru bir adım attı. ''Bana bak kızım,'' adımları tam karşımda durduğunda çenemi kaldırdım. Boylarımız hemen hemen aynıydı, gözlerimiz buluşurken gözlerinde gördüğüm duyguyla gülümsedim. ''Aklını alırız senin.'' cümlesiyle gülümsemem daha da çoğalırken, arkadaki kadınlardan birinin cebinden çıkardığı çakıyı fark ettim.

''Çok özür dilerim,'' diye mırıldandım kaşlarımı çatarken. ''Ha şöyle,'' dedi hala masamda oturan kadın. ''Böyle ol da canın yanmasın,'' onu başımla onayladım. ''Vereceğim zarardan dolayı,'' dedim sakin bir şekilde. ''Çok özür dilerim,'' karşımda dikilen kızın saçlarından ani bir refleksle kavradığımda, yan tarafımızdaki beş kişi üstüme gelmeye başladı.

Ya da, çalıştılar da diyebiliriz.

Kızı, çakısını çıkarmış olan kadının üstüne attığımda aralarında tiz bir çığlık koptu. Hangisine saplandığı hakkında en ufak bir fikrim yoktu. Kolumdan çekiştiren kadının aniden boynuna atladığımda sırtını duvara yasladım. Bir elim boğazını sıkıyor, boşta olan elimle karnına ardı ardına yumruklar geçiriyordum. O sırada arkamdan gelen iki kişiyi tekmelerimle uzaklaştırmaya çalışırken boğazını sıktığım kadının yüzüne geçirdiğim son bir yumrukla bedeni betonla buluştu.

Yayımlanan bölümlerin sonuna geldiniz.

⏰ Son güncelleme: Apr 16 ⏰

Yeni bölümlerden haberdar olmak için bu hikayeyi Kütüphanenize ekleyin!

Kırmızı Örümcek ZambaklarıHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin