25. BÖLÜM: SEVGİLİ KENDİM

412 30 0
                                    

Hayatındaki herkes hayatının yalnızca figüranı olabilir

Oops! This image does not follow our content guidelines. To continue publishing, please remove it or upload a different image.

Hayatındaki herkes hayatının yalnızca figüranı olabilir. Kalk ayağa, bak gözlerine. Başrol sensin. Senin düştüğün yerden kalkamama lüksün yok...

25. BÖLÜM: SEVGİLİ KENDİM

Gözlerimi zorlukla açtığımda başıma giren ağrıların haddi hesabı yoktu. Sanki kafamın içinde yüzlerce insan bir olmuş tepiniyorlardı! Titreyen dudaklarımı zorlukla aralarken yüzüm istemsizce ekşimişti. Öyle bir baş ağrısıyla sarsılmıştım ki neresi olduğunu bilmediğim bu yataktan kalkmak hayatımın en zorlu sınavı gibiydi sanki. Her şeyden hatta bu baş ağrısından daha sarsıcı bir şey varsa o da sevdiğim insanların benden sakladıkları sırdı. Çok sevdiğim İpek saçlı, güzel gözlü annem... korumacı, tüm heybetiyle en güvendiğim sığnağım babam... Ve yıllar sonra yeniden karşıma çıkan, şu hayatta Belkide en güvendiğim insanlardan biri olan, babamdan sonraki ilk aşkım Poyraz.... Benden gerçek annemi bildikleri halde acımasızca saklamışlardı. Üstelik... Üstelik hasta olduğunu bile bile saklamışlardı. Benim fikrimi sormadan, benden annemi görme ihtimalimi çalmışlardı... Onunla bir kere konuşamadan, ona beni neden bıraktığını sormadan, onun kokusu bir kere bile burnuma dolmadan kayıp gitmişti, ellerinden daha tutamadığım elleri. Yalnızca o da değildi. Benden kardeşimi hatta kardeşlerimi saklamışlardı. Sarp bana her şeyi anlatmamış olsaydı tüm gerçeklerden bir haber tozpembe hayatıma devam edecektim. Öz annem hiç ölmemiş, hiç kardeşim olmamış gibi...

"Akasya?"

Tanıdık sesle nefesimi ne zamandır tuttuğumu farkında bile olmadan bıraktım dudaklarımdan. Gözlerim tanıdık sesin sahibine, kapıdan başını uzatmış endişeyle beni seyreden Sarp'ı buldu.

"Sarp..."

Sarp dudaklarını birbirine bastırarak kendini gülümsemeye zorladı. Usulca yattığım yatağa adımladığında bende yataktan doğrulup sırtımı yatak başlığına yaslamakla meşguldüm.

"İyisin değil mi?"

Başımı salladım. Ne kadar iyi olabilirsem o kadar iyiydim... ama o değildi. Karşımdaki paramparça, içindeki yaralı çocuğu besleyen bu adam çok berbat bir haldeydi, bu adam benim kardeşimdi... Kendi yaşadıklarıma isyan ediyordum. Peki ya Sarp, Sarp'ın yaşadıkları... Annesinin günden güne erimesine şahit olmuş, kardeşlerine bir abiden ziyade bir baba, hatta bir anne olmuş, tüm acısını sırtlanmıştı. Onun karşısında isyan etmeye, ağlamaya, kötü olduğumu söylemeye hakkım var mıydı? Onun bu yaşadıkları karşısında yaşayamadıklarım için onun omzunda ağlamam doğru olur muydu? Olmazdı. Sarp'ın sırtındaki yükten payıma düşmeyen yükler için oturup ağlamaktansa Sarp'ı avutmak daha olasıydı.

"Sen... Sen iyi misin?"

Bu sorunun cevabını kelimelere dökmesine gerek bile kalkmadan dudakları acıyla kıvrıldı. Gülümseme ne denli tuhaf bir eğlemdi. Bazen dudaklarımız sevgiyle kıvrılıyor, bazen Özlemle, bazen keyifle, bazende acıyla... ne çok duygu barındırıyordu gülümseme denen şey. Bu anlamların yanında tek eylemimiz dudaklarımızı iki yana kıvırmak oluyordu.

AKASYA Where stories live. Discover now