~38~

14.8K 863 522
                                    

Kulağımdaki kulaklıkta çalan şarkıya kendimi kaptırmış kahvaltı için portakal sıkıyordum. Her şey hazırdı nerdeyse. Sonra iki tane kol belimden sarılınca irkildim.

Kulaklığımı çıkarıp ellerimi belimdeki kollara sardım.

"Günaydın." dedi Ulaş omzuma bir öpücük kondurup. Çıplak vücudundaki benler dikkatimi çekmişti ama dalga geçeceğini bildiğim için gözlerimi kaçırdım. Sadece pantolonunun olması işleri oldukça zorlaştırıyordu benim için.

"Günaydın."

Hevesle hazırladığım kahvaltı masasına oturdu. Önce ellerini birbirine sürtüp sonra bir tane zeytin attı ağzına. Ben de tezgaha yaslanmış gülümseyerek onun bu hevesli halini izliyordum. Sonra aklıma dün yarım kalan kavgamız geldi. Sonuna kadar Ulaş'ın haklı olduğu kavgamız.

Yanındaki sandalyeye oturup başımı omzuna koydum. Çıplak omzunun sıcacık olması bana da sıcacık hissettirmişti.

"Ulaş..."

Başıma bir öpücük kondurdu.

"Söyle güzelim."

Sıkıntılı bir nefes aldım.

"Ben özür dilerim." dedim sakin bir sesle.

Sonra tam o konuşacakken tekrar konuştum.

"Ben sana saçmaladın demiştim ama gerçekten asıl ben saçmaladım."

Omzunu başımın altından çekince gözlerimi kırpıştırarak ona baktım. Sonra iki eliyle yüzümü sardı. Yanaklarımdan başlayıp yüzümün her yerine küçük öpücükler bırakınca gülümsemeden edemedim.

"Ulaş... Ne yapmaya çalışıyorsun?" dedim gülerek.

"Beraber olduğumuz her anımızı değerlendiriyorum. Çünkü seni çok seviyorum. O yüzden kötü konularlarla vakit kaybetmeyelim bence." dedi ve bu sefer dudaklarımdan öptü.

Yüzümü uzaklaştırdım ondan. Gülümsemem iyice büyürken muzipçe konuştum.

"İyi alıştın ama sen de."

Birden tekrar yakaladı yüzümü ve daha sert ve hızlı bir şekilde öptü dudaklarımı. Ben şaşırırken kollarını iki yana açtı.

"Oh be! Alıştıranlar utansın."

Kahkahalarla güldük bu sefer söylediği şeye. Hayatımda geçirdiğim en huzurlu vakitlerden biriydi şuan bu kahvaltı.

O kadar mutluyduk ki bu mutluluğun bozulacağının elbette farkındaydım. Kapı çalmıştı. Üst üste.

Beraber kapıya ilerleyip açtığımızdan önden Didem peşinden Melih bizle hiç konuşmadan kavga ederek içeri girdiler.

"Bak benden uzak dur artık!" dedi Didem işaret parmağını Melih'e sallarken.

"Duramıyorum demek ki. Sen uzaklaş benden çok biliyorsan."

Melih'in kurduğu cümleyle şaşkınlıkla Ulaş ile birbirimize baktık.

"Sen değil miydin bana ben seni uyarmıştım diyen?"

Didem'in gözlerini kısıp kollarını göğsünde bağlayarak sorduğu sorudan sonra Melih afallamıştı.

"Olabilir. O, o gündü; bu, bugün."

Bu söylediğinden sonra da ona dönmüştük. Film izler gibi izliyorduk bu ikisini. Bir anda evime dalmışlardı ve kavga ediyorlardı. Üstüne üstlük bunu bizi yok sayarak yapıyorlardı.

"Abi şuan ne olduğunu bir açıklar mısınız artık?" dedi Ulaş sinirle.

Sonunda bizi fark edip döndüklerinde Didem Ulaş'ın çıplak olduğunu görüp gözlerini kocaman açtı. Sonra iki eliyle iki gözünü kapattı.

12 VE 14 (Texting)Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin