Bölüm 1

4.2K 20 2
                                    

Gözlerimi kapamış, başımı geriye doğru atmış, kendimi dudaklarını dokunuşuna bırakmıştım. Öpücükleri omuzlarımdan başlamış, boynumdan yanağıma yönelmiş, nihayet dudaklarımı bulmuştu. Birinci yasak böylece aşılmış oluyordu.

Bu düşünceyle o an öpüşüne karşılık vermedim. Dudaklarımı sımsıkı örtüp adeta mühürledim. Israr edeceğini, ısrar ederse dayanamayıp öpüşüne karşılık vereceğimi biliyordum. Bu nedenle zaten yasaktı dudaktan öpmek.

Bu sırada bileğinden tuttuğum elini vadimle göbeğim arasındaki yere koymuştu. Elini aşağı doğru kaydırmak, en değerli hazineme dokunmak istediğini biliyordum. Bunu yapıp beni arzular ırmağına atamasın diye bileğini sıkıca tutmuş, iyice karnıma bastırmıştım ama her an eli aşağılara doğru kayabilirdi. Vadime parmağının ucu değse bile yeterdi bana, kendimi tutamaz her şeyimi verirdim.

Diğer eli ise benim bileğimden sımsıkı kavramıştı ve büyük bir güçle bastırarak mal varlığına doğru kaydırmaya, üstüne bastırmaya çalışıyordu. Dar jean pantolonun altından iyice belli olan kocaman ve sert şeye bir kez dokunsam istekle kendimi ona vereceğimi düşünüyordu herhalde. Haklı da olabilirdi. Ben de ondan korkuyordum. Elimi ona dokundurmama nedenim buydu.

Ama böyle öpmeye devam ederse daha ne kadar direnebilirim bilmiyordum. dudaklarımın mühürü gevşemiş, onun öpüşüne karşılık vermese de izin vermişti. Kısa bir süre sonra da onu taklit edip dudağını dudaklarımın arasında ezmeye başlamıştım.

Öpüşmek müthiş bir şeydi. Daha önce niye doya doya öpüşmediğimi de merak ediyordum. Oysa cevabı basitti; korktuğumdan. Kendimi duygularıma kaptırmaktan öyle korkuyordum ki öpüşmeyi de yasaklamıştım.

Bu yasağı koymakta ne kadar haklı olduğumu da şimdi anlıyordum. Öpe öpe birbirimizin dudaklarını morartıp kararttığımız kesindi. Nefessiz kalana kadar aralıksız öpüşüyor, bir an durup nefesleniyor, tekrar devam ediyorduk. Ve öptükçe öpesim, öpüldükçe öpülesim geliyordu.

Elimi mal varlığına bastırmak için uğraşmaktan vazgeçmiş, ensemi sırtımı okşamaya başlamıştı. Şimdiye kadar arkadaki bölgeye yönelik bir hamlesi olmadığı için böyle okşamaya yasak koymamıştım ama elinin sırtımdan belime kayışı bile içimde çok hoş duygular yaratıyordu. Hele kalçama kayarsa dokunuşları ne yapardım, bilemiyordum.

Tehlike çanları çalmaya başlamıştı. Bir elini tutsan öbürü boş durmuyordu. Zaten kalçama ne yapacak diye dikkatimi o ele yoğunlaştırdığım için bileğinden tuttuğum eli bilinçsizce gevşetmiş ve karnımın altından vadimin üst bölümlerine kaymasına seyirci kalmıştım. Zira aynı anda hem alt dudağımı emiyor hem de kalçamı avuçluyordu.

Aklımı işin içinden çıkarıp kalbimi serbest bıraksam, anı yaşasam çok iyi olurdu ama kontrol etmeden duramıyordum işte. Ne yapacak, yasak olan nereye yönelecek diye tetikte beklerken de kendimi arzularıma bırakamıyordum.

İyi de oluyordu, aksi takdirde çoktan hazinem talan edilmiş, en değerli emaneti kaybetmiş olurdum. Oysa yemin etmiş, nineme söz vermiştim, evlenmeden o iş olmayacak, emanete hıyanet etmeyeceğim, onu sadece eşime, müstakbel kocama teslim edeceğim diye.

Bizim kurallarımız vardı. Benim kurallarım vardı. Doğrusu Oğulcan da buna uyuyordu. Ama o gün kuralları biraz esnetmiştim. Ne de olsa son buluşmamızdı. Ve bu gidişle kurallar iyice esneyeceğe benziyordu.

İyice dağılmıştım. Vadim kalın kadife pantolonumun üzerinden de olsa avucunun içindeydi artık ve arkadaki eli de kalçamın yanaklarını arasına girmiş, orta parmağı da oradan vadime dokunmaya başlamıştı. Bu arada öpüşmemiz de heyecanlanmış, dillerimiz birbirine dolanmış, şehvetle dans ediyordu. Ve ben dur bakalım daha ne kadar kuralları ihlal edecek diye karşı koymuyordum. Peki niye elimi oraya koymuştum? Hem de o kadar direndikten ve bizimkini ısrardan vazgeçirdikten sonra. Herhalde bir daha böyle bir fırsat bulamam diye düşünmüştüm. Belki de merakıma yenilmiştim.

Bir anda pantolonların üzerinden birbirimizi okşar hale gelmiştik. Ve off.. Harika bir şeydi bu!. Yabancı bir elin sana dokunması... Sevgilini elinin... Sert, güçlü, biraz da haşin.

Ben dursam bedenim durmayacaktı. Kalçam hareketlenmiş, Oğulcan'ın dokunuşlarına hızlı hareketlerle karşılık vermeye başlamış, önündeki elim onunla aynı ritmle okşamaya başlamıştı mal varlığını. Her şey benim iradem dışında gelişiyordu ve zevk almaktan başka bir şey yapmıyordum. tüm kontrol mekanizmalarım çökmüştü.

Zevkten adeta uluyorduk karşılıklı. O kadar keyfe gelmiştik. Hatamız da bu olmuştu sanırım. belki de en doğru hareket. Ne yandan baktığına göre değişir.

Dedemlerin arka bahçesi oldukça genişti. Dedem, "burada ot bitmez, toprak kıraç denen yerde" envai çeşit meyve ağacı dikip büyütmüştü. Bahçenin çevresini de çitle çevirmişti çoluk çocuk girip talan etmesin diye. bir de bekçi köpeği vardı, geceleri bahçede devriye gezen. Biz bahçenin en dibinde, eve en uzak yerinde buluşuyorduk. Oğulcan çitin altından geçebileceği kadar bir yer kazmıştı. Eğilip bükülüp oradan geçiyordu. Diğer zamanlarda deliğin üzeri çalılarla kaplıydı.

Defalarca buluşmuş ve yakalanmamıştık. Sanırım bu bize gereksiz bir cesaret vermişti. İnsan zevke gelip o kadar yüksek ses çıkarırsa duyulacağını da tahmin etmeli. Tabii sevgilimin parmakları ucunda hayatımın ilk doruğuna tırmanırken bunu düşünecek halim yoktu. Ama erkek olarak Oğulcan akıl etmeliydi. Oysa çoktan fermuarını indirip mal varlığını elime verdiği için onun da aklı başından gitmiş olmalıydı.

Dedemden önce sese köpeğimiz Düdük gelmişti. Düdük, dev bir Sivas kangaldı. Ben orada olmasam herhalde Oğulcan'ı parça parça ederdi.

Beni görünce durmuş, gözlerini Oğulcan'a dikmiş ve sadece hırlamakla yetinmişti. O sırada da dedemin "Ne oluyor orada!" diye bağırtısı duyulunca Oğulcan hemen kendini çitin altına atmıştı. Çalının bir yerlerini yaralayabileceğine, köpeğin saldırıp ısırabileceğine aldırmadan geçivermişti öte yana Tabii Düdük bu hareketi görünce yüksek perdeden havlamaya başlamıştı.

Dedeme nasıl bir yalan atsam diye düşünüyordum ama "Buralar senin için tehlikeli oldu. Oğlanların elinden seni kurtarmak gerek. En doğrusu bir an önce Ankara'ya gitmen herhalde!" deyince apışıp kalmıştım.

Ben mal mal bakarken elindeki telefonu uzatmış, "Baban arıyor" demişti.

"Hangi babam!" deyince de cevabı, "Üvey baban" olmuştu.  

ÖğrenciOn viuen les histories. Descobreix ara