Bölüm 19

1K 5 0
                                    

Antika şifonyerin gözünü açmış, kısa saplı küçük bir fırıncı küreği gibi bir şey almıştı. Bu alet de tamamen deridendi.

Havada şöyle bir şaklattı. "Bu bir şapalak" dedi. "Cezan da 20 şaplak. Şimdi başını eğ! İlk şaplak geliyor."

İlk cezamdaki gibi değildi. Hırsla girişmişti. Kalçama vurur sanıyordum ama nereme geldiğine bakmadan sırtıma, omuzuma, kalçama, bacağımın arkasına vuruyor, vuruyordu.

Böyle dayak yemenin hiçbir zevki yoktu. Bir süre sonra acıya dayanamaz olmuş, şaplakların sonuna gelmeden de kendimi kaybetmiş, bayılmıştım.

Kendime geldiğimde Babacık'ın kucağındaydım. Berjere oturmuş, beni öylece kucağına almıştı. Şefkatle başımı okşuyordu. Elinin sıcaklığını saçlarımda hissediyordum. Hâlâ çıplaktım. Onun da bornozunun önü açılmış olduğu için, çıplak bedeni ortaya çıkmıştı, neredeyse ten teneydik. Teninin sıcaklığını hissediyordum ve bu bana huzur veriyordu.

Uzunca bir süre de öylece oturmuştuk, ta ki telefon çalana kadar. Telefon çalınca beni kucağından indirmiş, "Şimdi uslu kız ol ve odana git! Önemli bir konuşmam var," demişti.

Can havliyle nasıl fırlamışsam, bornozu orada unuttuğumu, çıplak olduğumu ancak odama girdiğimde anlamıştım.

Hemen üzerime bir şeyler giydim. Aslında şaplak atan aletin vurduğu yerlere biraz krem sürülse iyi olurdu ama onu yapmak bile gelmiyordu içimden.

Aklımda sadece kaçmak vardı. Bir an önce kaçıp kurtulmak. Hızlı hareketlerle giysilerimi toplarken bir yandan da ne yapacağımı, nereye gidebileceğimi düşünüyordum. Aslında hemen hiçbir fikrim yoktu. Ninemlerin yanına dönmek dışında gidebilecek bir yer aklıma gelmiyordu. Yine de olasılıkları tekrar gözden geçirdim.

Aslında İstanbul'a, Oğulcan'ımın yanına gitmek vardı ama onun daha nerede kalacağı bile belli değildi. Hem okula da devam etmek istiyordum. Çocukça düşünceler ama hayalim yurtta kalmaktı. Oysa bu hiçbir açıdan mümkün değildi. Yine de okula gidip etrafı bir kolaçan etmek istiyordum. Belki bir umut ışığı yanardı, ama elimde koca bavulla okula gidemezdim.

Aslında gide de bilirdim. Bavulumu baristaya, Gül'e bırakır, iyice bir araştırma yapardım. Mutlaka kalacak bir yer çıkardı. Belki Gül bile bana yardımcı olabilirdi. Fena fikir değildi ama bunun için de evden okula gidecek bir araç bulmam gerekiyordu.

"Offf çok karışık işler.." İçimi sıkıntı ve ümitsizlik sarmıştı. En iyisi ölmek, bir an önce öteki dünyaya gitmekti ama kendimi öldürecek cesaretim yoktu. Daha önce, 14 yaşındayken, kimse beni sevmiyor diye düşünüp bir kutu uyku ilacını içip intihara teşebbüs etmiş, ama başaramamıştım.

Son kararım okula gitmekti. Herkes Babacık'ın muhbiri olduğuna, ne yapsam bildirildiğine göre, bavuldan, giysilerden vazgeçecek, sırt çantama sadece gerekli giysileri alıp öyle gidecektim kampüse. Böylece beni okula götürecek şoför hemen nereye gittiğimi haber veremezdi Babacık'a. Öyle de olsa, böyle de olsa Orkun okula gittiğimi bilirdi. Ancak akşam olup benden ses çıkmayınca duruma uyanır beni aramaya başlarlardı. Ben de bu arada kalacak yer meselesini halletmiş olurdum. Öyle umuyordum.

İyi ki şoförü aramamışım, Ben aramayı düşünürken tam da Babacık dışarı çıkıyormuş. Arasam Babacık'ın yanında çalacakmış telefonu. Arabanın sesi kendime gelmeme yetmişti. Arkaya bakan odada kalmanın böyle avantajı vardı. Gelenden gidenden haberdar oluyordunuz.

Biraz daha bekleyip, sırt çantamı aldım, yola koyuldum. Ev kuş uçmaz, kervan geçmez bir yerdeydi ama şanslı günümde olmalıyım ki on dakika kadar sonra bir minibüs gelmişti. Oysa ben belediye otobüsü bekliyordum, ne de olsa artık otobüs kartım vardı.

ÖğrenciWhere stories live. Discover now