Bölüm 14

1.3K 10 4
                                    

Üniversite kampüsünden eve toplu taşımayla dönmeye karar vermiştim. Hem Orkun'u ya da Kaya'yı arayıp dilencilik etmekten "Şoför gelir mi" ya da "gelip beni alır mısın" demekten kurtulacaktım, hem de kendi olanaklarımla okula nasıl gelir giderim öğrenecektim böylece.

Salakça bir kabadayılık ettiğimi anlamam çok sürmemişti. Cep telefonunun haritasına göre okulla ev arasında sefer yapan bir otobüs vardı ve otobüs yolculuğu 40 dakika kadar sürüyordu. Otobüsten indikten sonra bir yarım saat yürürsem eve ulaşacaktım. Tek sorun otobüsün ortalarda olmamasıydı.

Kampüsün giriş kapısının karşısındaki sadece bir direkten oluşan otobüs durağında neredeyse bir saat ağaç olduktan sonra pes etmiş, Babacık'a "Okuldan eve dönemiyorum. Şoförün de telefonunu almamışım sizden" diye mesaj atmıştım. Oysa adam kaç kez "şoförün telefonunu al" demişti ve sanıyorum yazdırmıştı da ama beklemekten öyle aptallaşmıştım ki telefon numarasını bulamıyordum. Babacık'a mesaj yazmak yerine Başak Abla'yı aramayı bile akıl edemeyecek kadar yorgundum ve bunun bir cezasının olacağını tabii ki o an akıl edememiştim.

Orkun'un cevabı netti "Konum at! Hemen geliyor!"

Şoförün gelecek olmasına sevinmiştim ama bu ünlemleri anlamlandıramamıştım. Kızgınlık belirtisi miydi! Herhalde! Adam kırk kez "bir yere gideceksen şoförü ara" demiş, mutlaka bir keresinde de şoförün numarasını vermişti. Ve ben milyon tane işi olan adamdan şoför istiyordum.

O sırada telefonum çaldı ve ekranda "Kasım" adı göründü. Şoförün adı Kasım'mış ve ben öyle kaydetmişim. Konumda biraz sapma varmış, tam nerede olduğumu öğrenmek için aramış.

Kasım'ın gelmesini beklerken durağa iki öğrenci daha gelmiş ve onlardan otobüsün çok seyrek olduğunu, tarifesine bakıp durağa gelmem gerektiğini öğrenmiştim. İnternetten otobüs tarifesini bulmam mümkünmüş. Ben arabaya binerken de otobüs ufukta görünmüştü. Neyse ki araba gelmişti. Salaklık günümde olduğum için otobüse bilet almadan binecek, rezil olacak ve belki de aşağı indirilecektim. Otobüsü beklemeyi biliyordum ama biletle binileceğini akıl etmiyordum. Yuh bana! Evet ünlemli Yuh!

Kasım mükemmel bir şofördü. Oysa bakışlarında kınayıcı bir parıltı beklerdim. Aksine ciddiyetini hiç bozmadan kapıyı açmış, tek bir cümle etmeden, "Nereye gidiyoruz!" gibi boş laflara girmeden yola koyulmuştu.

Ancak arabaya binip, lüks aracın mutlak sessizliğiyle başbaşa kaldığımda yediğim mokun farkına varmıştım. Böyle saçma bir konuda Babacık'a mesaj yazmamalıydım.

Akşamüstü iş dönüşü beni odasına çağırdı Babacık. Çağrılmayı beklediğim için suçlu psikolojisiyle koştura koştura gittim hemen. Bir de geç kaldım diye papara yemek istemiyordum.

Babacık çalışma odasında bir tekli koltuğa oturmuş, elinde viski kadehi, ağzında kalın ve uzun bir puro yorgunluk atıyordu. Tam bir keltoş olmasına rağmen yakışıklı bir adamdı. Şık da giyiniyordu. Üzerinde uçuk mavi keten bir gömlek, altında krem rengi tirll tiril bir pantolon vardı. Çıplak ayaklarına çok hoş ince derili beyaz ayakkabılar giymişti.

Ambiyans çok hoştu. Uzakta gün batıyordu. Ufuk kıpkırmızı kesilmişti. Fonda hoş bir klasik müzik çalıyordu. Sevgilin yanında olsa şu antika deri kanepede kucağında yatar, kendini huzura bırakırsın, sen ufka bakarken saçlarını sevgiyle okşar, o kadar hoş, anlayın. Ve ben bu ortamda en azından sıkı bir azar işitecektim.

Daha doğrusu umudum azarla kurtulmaktı. İşlediği suçun bilincinde ve af dileyen bir kedi gibi baktım Babacığa. O da bu halime bakıp hafiften gülümsedi. "Gel bakalım Şah!" deyince iyice umutlandım, kızmayacak, affedecek diye.

ÖğrenciHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin