Bölüm 26

817 7 0
                                    

Dışarıda da çocuk giysileriyle mi dolaşacaktım? Babacığa sormamıştım, o da bir şey söylememişti. Böyle bir kural varsa uyamazdım, utanırdım. Millet benimle alay ederdi. Gül'ü görmeyi düşünüyordum. Ona durumumu izah edemezdim. Dilara'yı görmek istemiyordum ama ben o giysilerleyken karşılaşırsak hemen durumu çakozlardı. Zira o da babacıkla bu oyunu oynamıştı, tabii dedikodular doğruysa.

İki seçeneğim vardı, ya bildiğimi okuyacak, istediğim giysileri giyecektim ya da azarı, cezayı göze alıp babacığa mesaj atıp soracaktım.

"Oyunu kuralına göre oyna kızım" dedim kendi kendime. Daha ilk günden kıvırmanın gereği yoktu. Gözümü karartıp Babacığa bir mesaj attım. Bir dakika sonra cevap geldi. "Hayır sadece biz başbaşa oyun oynarken evde giyeceksin giysileri. Dışarı çıkarken istediğini giyebilirsin. Tabii yeni aldığın giysilerden giymen ve çıkmadan bana fotoğrafını yollayıp onay alman koşuluyla. Sözleşmemizde bunlar yazıyor. Hemen unutmuşsun. :("

Babacık haklıydı. Şu sözleşmeyi ezberlesem iyi olacaktı. Ben bunları düşünürken bir mesajı daha gelmişti. "Bugünkü ödevin de bu, bir kağıda elli kez şu cümleyi yazacaksın, 'Dışarı çıkmak istersem mutlaka babacığımdan izin alacağım ve giyimimi babacığa onaylatacağım,' Okuldan dönünce ilk iş olarak bu ödevi yaparsın, sonra da kağıdın fotoğrafını çekip bana yollarsın. Tamam mı!"

"Tamam babacığım" diye yazıp bir öpücük emojisi ekledim.

Lacivert üzerine kocaman beyaz çiçeklerle bezeli kısacık bir etek, üstüne geniş yakalı beyaz tişört, ayaklarıma da beyaz spor ayakkabılarını giymiş, hafiften bir makyaj yapmış, saçlarımı tarayıp kabartarak açık bırakmıştım.

Holdeki aynada poz verip boydan bir fotoğrafımı yolladım babacığa. Hemen cevap almayı ummuyordum ama saniyesinde karşılık vermişti. "Çok beğendim, çok şıksın kediciğim. Yalnız ayağına beyaz topuklularını giysen çok daha güzel olursun. Tabii bu bir öneri. :)"

Babacığı kıracak halim yoktu. Benim gibi alışık olmayan için bilekten kemerli beyaz topuklularla yürümesi biraz zordu ama şıktılar gerçekten de. Onları ben de seviyordum.

Hemen ayakkabılarımı değiştirip, dizlerimin altının fotoğrafını yolladım. Bu kez cevap gelmedi. Sadece görüldü yaptı. Zaten telefonum çalıyordu. Araba gelmiş, binanın giriş kapısında bekliyormuş. Asansörü beklerken ise "Öperim o ayakları!" diyen bol kalpli mesajı düştü. Ben de bir gülücük yolladım.

Biz binaya garaj katından girmiştik, meğerse muhteşem bir girişi varmış. Otellerinkine benzeyen çok geniş ve ferah, havalı bir lobi. Binanın altındaki kocaman AVM'de de bir çok lüks mağaza varmış. Dağ başında sandığım ev birden şenlenmişti. Evet, yine dağ başı sayılabilecek bir yerdeydik ama canım sıkıldığında inip dolaşabileceğim mağazalar vardı. Spor salonu, yüzme havuzu gibi bir çok olanağın olduğunu da daha sonra öğrenecektim.

Yine bir Renault Megane Sedan yollamışlardı. Gece mavisi son model bir arabaydı. O kadar yeniydi ki içi yeniyim diye kokuyordu. Neyse ki geçen seferki şoför değildi. O herif yiyecek gibi bakıyordu. Kabusum olup rüyama girmişti.

Bu kez şoförüm biraz sert bakışlı bir kadındı. Kadın şoför fikri hoşuma gitmişti. Sert bakıştan hoşlaşmasam da ciddiyeti severim. Üstelik kampüsün içine girip, taa kütüphanenin oraya kadar da gitmeyi başarmıştı. Meğerse şoför abla eskiden bu üniversitede çalışmış, her yeri bilirmiş.

Telefon numarasını vermiş, "Çıkmadan beş dakika önce ararsanız hemen gelirim, ben buralarda bir yere park edeceğim" demişti. Vayy, özel arabam ve şoförüm olmuştu demek. Bakalım bugünlük mü böyle, yoksa hep benim emrimde mi olacak, diye merak etmiştim ama çekinip soramamıştım.

ÖğrenciHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin