Bölüm 22

958 7 0
                                    

"İmdaattttt! Kurtarın!!!!" diye bağırmıştım ama gelen giden olmamıştı. Ve bu tavrım Osman'ı iyice kızdırmıştı. Üzerimde biraz doğrulmuş, sinirli bir ifadeyle bakmış, "Kes sesini kaltak!" diye haykırmıştı. Sesimi kesmiştim ama yüzüne nasıl bakmışsam "Sus dedim ya!" diyerek sağlı sollu iki tokat aşk etmişti.

Tokatlarla savrulurken aklım başıma gelmişti. Eğer güçlü bir hamle yapmazsam Osman'ın elinden kurtulamayacaktım. Niyetlendiği tecavüzü gerçekleştirecek ve ilkim olacaktı.

Geri çekilmiş olmasından da faydalanıp can havliyle karnına sıkı bir diz atmıştım. Osman bu hamlemi pek umursamadi. Canı yanmıştı belki ama caydırıcı bir darbe vuramamıştım.

Yine biraz çekilip "Bana direnme! Zorla da olsa yapacağım, güzellikle de olsa yapacağım" derken iki tokat aşk ediyordu ki bu kez dizlerimi karnıma çekmiş toplayıp ayak tabanlarımla karnına doğru tüm gücümle vurmuştum. Tekmelerden biri yana savrulmuştu ama diğeri ben karnını hedeflemişken en hassas yere isabet kaydetmişti.

Eşek tepmişe dönmüştü. Üzerimden kalkmış, kasıklarını tutarak "Yandım anam!" diye avaz avaz bağırarak iki büklüm halde salonun ortasında dolanıyordu.

Yıldırım hızıyla masanın üzerindeki cüzdanımı ve telefonumu kapmış, kendimi dışarı atmıştım. O kadar katı nasıl bir hızla indim bilmiyorum. Kaçacağım derken merdivenlerden yuvarlanmamam bir mucizeydi.

Öyle korkmuştum ki taa caddenin sonuna, metro istasyonuna kadar soluksuz koşmuşum.

Ancak orada kendimi güvende hissetmiştim. Belki de bu duyguyu veren durak girişinde duran güvenlik görevlisiydi. Zaten çevre de kalabalıktı. Yine de daha güvenli olur düşüncesiyle aşağı metro katına inmiştim.

Artık ne yapacağımı düşünebilirdim.

Nasıl bir çekim gücüm varsa, kime rastlasam üzerime saldırıyordu. Bülent, Kaya, Osman... Bir Haluk insaflı çıkmıştı.

Hayır, burada kalamazdım artık. Son kapı da yüzüme kapanmıştı. Yurtta kalmak, bir işte çalışıp kendimi geçindirmek düşleri de hüsrana uğramıştı. Bir an aklıma Gül'ün daveti gelmişti. "İstediğin kadar bizde kalabilirsin. Her zaman yanımda sana yer var," demişti ama henüz çok samimi değildik, usulen yapılmış bir davet olabilirdi. Hem orada da başıma kim bilir neler gelirdi. Tam bir paratoner olmuştum. Tüm belaları üzerime çekiyordum. En doğrusu bir an önce memleketime dönmekti.

Metroyla AŞTİ'ye gidebilirdim. Haritaya göre beş durak gitmem yeterliydi. Oradan da ilk otobüse binerdim. Geriye nineme ve dedeme makul bir açıklama yapmak kalıyordu. O bahaneyi de yolda bulurdum artık.

Otobüs saatleri biraz tersti. İlk otobüse binsem sabaha karşı orada olacaktım. Daha gün ışımamış olacağı için de eve gitmem zor olurdu. Sokaklar ıssızdı, korkardım. Köpekler de havlar, saldırırdı. Köpeklerden de, karanlıktan da çok tırsarım. Gerçi haber versem dedem gelirdi otogara ama ilk yüzleşmenin evde olmasını istiyordum.

Daha geç bir saate, sabah memlekette olacak bir otobüse bilet aldım. O zamana kadar da AŞTİ'de beklerim diye düşündüm. Oysa daha saatler vardı. Ama buradan çıkarsam başıma kötü şeyler gelecekmiş, en azından otobüsü kaçırırmışım gibi bir duyguyla dolmuştum. Otogar'da da it kopuk çoktu ve giyimimle dikkati çekeceğim kesindi.

Birileri askıntı olursa çevreden müdahale ederler umuduyla en kalabalık çay bahçesini seçtim, dikkati çekmeyeyim diye kenarda bir yere oturdum.

Ancak bir saat dayanabilmiştim. Vakit geçmek bilmiyordu. Çaycı da durmadan acı, bol karbonatlı çaylardan dayıyordu. ağzımın içi paslanmış gibi olmuştu buruk çaydan.

ÖğrenciWhere stories live. Discover now